28 Temmuz 2013 Pazar

DENİZ KAKA OLMASIN...

Balıklar yuvalanmak için hiçbir fırsatı kaçırmazlar. İçine sığınabilecekleri ne bulurlarsa hemen sahiplenir ve
yerleşirler. Sırtlarını sağlam bir yere dayamakta üstlerine yoktur. Şöyle bir göz atar ve uygun olduğuna karar verdikleri yere hemen kapağı atarlar. Ondan sonra kolay kolay çıkaramazsınız girdikleri yerden onları.

İçi boşalmış bir çift midye kabuğu...
Bira kutuları, şarap şişeleri, şık bir kadeh...
Her nasılsa kıvrılıp kalmış bir parça mukavva...
Bu saydıklarımın tümü, içine girebildikleri ve de içine sığabildikleri sürece,
balıkların yuvalanmalarına fazlasıyla uygun yerlerdir.
Bizlere belki de en fazla benzeyen yanlarıdır, başlarını sokacak bir yer arayışları...

***

Biz çöp diye atarız deniz onu alır sahiplenir ve elinden geldiğince saklamaya çalışır. Kavanozu, şişeyi, kutuyu, demiri, tahtayı, camı, bize ait olup da denize attığımız ne varsa bir güzel süsleyip püsler, hazır eder belki birileri gelip içine yerleşmek ister diye.

Çöplerimizin albenisini artırır tüm renkleri ve desenleriyle. Zaten hoşlanmaz derin mavi dünyaya ait olmayan
bu bir yığın ıvır zıvırdan. Bari biraz bana -benim dünyama- benzesinler, belki o zaman daha kolay katlanırım varlıklarına diye düşünür sanki.

İnsan denizi bok çukuruna çevirir hiç ama hiç umursamadan, deniz ise sabreder belki bir gün değişir hatamızı anlarız diye. Bizim attıklarımızı bıkmadan değiştirir durur, üstüne bir de balık yerleştirir içlerine...

***

Bu sabah dalıştan geldikten sonra karımla oğlumu da denize götürdüm. Cehennem sıcağında eve kapanmak akıl kârı değil.

Mecbur kalmadıkça bizimkileri İstanbul’un plajlarına götürmem. Çocukluğumdaki sahil kültürü kalmadı artık İstanbul’da. Keyifli gidip keyifsiz döndüğüm çok olmuştur şehrin plajlarından. Dalmaya gittiğim derin kıyılara pek gelen olmaz. Kıyıdan iki kulaç açılınca birden 20 m derinleşen kıyılar her zaman tenhadır. Neyse ki hanım iyi yüzücüdür, oğlan da evel Allah’a sonra bana emanet...

Uzun sözün kısası, tam yola çıkacakken ufaklık bezini bir doldurdu sormayın gitsin. Annesiyle akla karayı
seçtik yıkamak için. Bizim ki Nuh dedi peygamber demedi, deniz diye tutturdu banyoya adım atmadı. En sonunda karım öyle bir laf etti ki yumurcak son sürat daldı banyoya:

“Deniz kaka olmasın!”

Karım tamı tamına bunu söyledi. Denizi kaka etme düşüncesi yetmişti oğlumun banyoya girmesi için. O minicik haliyle ürkmüştü denizi kaka etmekten.


Keşke hepimiz denizi kaka etmekten oğlum kadar çekinsek ve balıklar da denizin doğasına uygun, denize ait yuvalarda yaşamlarını geçirseler.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

YILLAR SONRA KOLYOZ VE ORKİNOZ...

Galiba iyiye giden bir şeyler var!

Kış boyunca boğazda dalarken gördüğüm kalabalık kefal sürüleri, iri istavritler, tekir ve barbunlar iyi birer
işaret. Eskiden tek tük gördüğüm halde, artık hemen her dalışta karşılaşmaktan mutlu olduğum, üstelik Paşabahçe ve Kanlıca koyları gibi boğazın sakin yerlerinde adım başı denk geldiğim deniz iğneleri de öyle...

Nesilleri tükenme tehlikesi altında olan denizatları da boğazda birer ikişer 
görülmeye başladılar. Kocaman eşkinalar, iri kıyım dil balıkları, kırmızı çırçır balıkları ve papaz balıkları da eskisi oldukları sulara dönmekteler. Aslında buna pek dönmek denemez, bana göre hep buradaydılar ama ya sayıları çok azalmıştı ya da onları önemsemeyen insanların denize -öz yuvalarına- karşı vurdumduymaz davranışlarından o kadar korkmuşlardı ki ortalıkta görünmez olmuşlardı.

Dedim ya galiba iyiye giden bir şeyler var boğazda. Mesela bu yıl Beykoz Dalyanı’nda uzun yıllar sonra ilk kez kolyoz ve orkinoz yakalandı. Dahası kolyoz sürüsü dalyana girmekle kalmamış ve sürü halinde Karadeniz’e de yönelmişti, tıpkı eskiden olduğu gibi.

“Kolyoz Karadeniz’e girerse yerleşir ve ürer...” Dalyan’dan bir tanıdık bu sözleri söylerken, adeta gözlerinin
içi gülüyordu. Ne de olsa eski tanıdıklar geri dönmeye başlamışlardı yıllar önce terkettikleri sulara ve sevinci ondandı. Zaten orkinozun eski göç yolu üzerinden dalyana girmesinin sebebi de, en sevdiği av balıklarından olan kolyozları izlemesi.

Kolyozların arasına yarın bir gün belki uskumrular da karışır. Niye olmasın, yeter ki azıcık el verelim denizin kendisini toparlamasına. Geri dönenlere biraz iyi davranalım, üremeleri için onlara en az bir kez şans tanıyalım, hepsi bu...

Bu yıl orkinoz ve kolyozdan başka bir tane de camgöz girmiş dalyana. Ben görmedim, dalyandaki arkadaşlar anlattılar. Uzunluğu 2 metreden fazlaymış. Şaşırmadım... Orkinoz beslenmek için kolyozu ve diğer sürü balıklarını takip eder. Onların peşineyse denizin en güçlü avcıları takılır. Önümüzdeki günlerde bir fırsatını bulup dalyancılarla şöyle ayaküstü bir laflamak istiyorum. Belki camgözün fotoğrafını çekmişlerdir. Eğer camgözün türü tahmin ettiğim gibiyse (!) işte o zaman işler gerçekten yoluna girmeye başlamıştır boğazda.

Endişelenmenize hiç gerek yok, çünkü camgözlerin boğaza zaman zaman girmeleri bir tehlike değil, aksine
denizde işlerin yolunda gitmeye başladığının bir başka işareti. Ne de olsa derinlerdeki her canlının kaderi birbirine bağlı, biri nereye giderse diğerleri de onu izliyor.


Belki de önümüzdeki kış eski bir resim yeniden gerçeğe döner, 
eğer işler hep böyle iyiye giderse...