Sepia orbignyana türü sübyeyi ilk kez 15 yıl önce "kafadanbacaklılar" dersinde, formaldehit içindeyken görmüştüm. Rengi solmuştu, derisi yer yer parçalanmıştı, eti kaskatı kesilmişti. Etin bozulmasını önleyen, kanlı canlı bir yaratığı asla çürümeyen, lastik kıvamında bir cesede çeviren formaldehit sıvısı ile dolu bir kavanozun içinde duruyordu. Marmara'nın farklı yerlerinde algarnayla yakalanmış olan beş tane dişiyi laboratuvarda incelerken gözlerim çok fena yanmıştı. Gövdenin ön tarafındaki uzun, sivri çıkıntı, bu minik sübyeyi, kiloluk azman akrabalarından ayıran tek farktı. Bizden önce bir kez, 90'ların başında Marmara'da görülmüştü bu nadir sübye.
Formaldehit, denizin en kıvrak canlılarından biri olan dikenli sübyeyi kusursuz bir müze örneğine dönüştürürken, doğal renginden eser bırakmamıştı. İncelemek zorunda olduğumuz birçok müze örneğinde olduğu gibi, dikenli sübyenin renkleri de uçup gitmişti. İnsanın genzini yakan bu acı sıvı, canlıların renklerini soğuk ve zehirli bir alevle yakıp yok ediyordu. Marmara'nın bu nadir sübyesinin rengini o zamandan beri merak ederdim. Ta ki bu sabaha (7 Kasım 2010) kadar.
***
Yüzey suyunun berraklığına fena aldandık. Darıca'nın çoğu zaman berrak olan dip suyu bu sefer biraz bulanık. Ortalık beklediğimizden erken kararıyor. 30 m hiç bu kadar loş olmamıştı, 40'da ise tüm duyularımızı serseme çeviren yemyeşil bir bulanıklık çevremizi sardı. Bugün daha derine gitmenin bir anlamı yok. 46 m'den geriye dönüyoruz. Gözüm Teoman'da (Naskali)... Her iki elimin işaret parmaklarını yan yana tutarak, "uzaklaşma, tam yanımda ol" işareti veriyorum. Bu derinlikte incelemeye, peşinden gitmeye değer çok şey olduğunu biliyorum, ama bugün zamanı değil. Eğer şansımız varsa, çıkış sırasında bir şeyler görürüz. Yoksa da sağlık olsun. Darıca, bugüne kadar fazlasıyla cömert davrandı bize. Her dalışta, hazinesinden bir parçayı bizimle paylaşmak zorunda değil ya...
Kumun üzerinde kayarak ilerleyen kırmızı şeklin ne olduğunu başta anlamadım. Teoman'ın feneri hedefe kilitlendi. Birkaç hızlı palet vuruşuyla kırmızı şeklin dibine sokuluyorum. Gözünü sevdiğim Darıca, gider ayak yine yaptı sürprizini. Daha önce birçok sübye gömüştüm ama, kırmızısıyla ilk kez karşılaşıyorum. Avucumun içine sığabilecek kadar küçük olmasına rağmen, kollarıyla, pörtlek gözleriyle bana gözdağı vermekten geri kalmıyor. Sakin davrandıkça o da sakinleşiyor. Bir ara arkasını dönüyor; işte tam o sırada, gövdesinin ucundaki uzun, sivri çıkıntıyı farkediyorum. Marmara'da sadece bir sübye türünde bu sivri çıkıntı var. Demek Sepia orbignyana'nın gerçek rengi kırmızıymış! Yıllar önce gördüğüm bir ders, gerçek anlamda bugün, hem de yüzeyin 40 m altında noktalanıyor. Marmara yaşayan bir deniz ve bu yaşamı, yok etmeden (!) tanımak isteyenlere, cömertçe sergiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder