Önce kaşıntıyla karışık hafif bir sızı
hissedersiniz. Bazen bunlara biraz yanma da eklendiği olur. Dakikalar geçtikçe
belirtiler şiddetlenir. Kaşıntı öyle artar ki derinizi yolmak istersiniz
giderek genişleyen kızarıklığı kaşırken. Sızı şiddetli bir ağrıya dönüşürken
deriniz yavaş yavaş su toplar...
Deniz kıyısındaki keyifli anları tatsız bir
anıya dönüştürmede denizanasının üstüne yoktur. Üstelik bazen keyif kaçırmakla
da kalmaz, doğru türe denk gelinmesi halinde can aldığı
da olur.
Sessiz dünyanın sınır tanımayan
yaratıcılığıyla şekillendirdiği denizanası, akışkanlığını yitirmiş ve elastik
bir yapı kazanmış bir miktar su olarak da tanımlanabilir. Ne de olsa bu salkım
saçak jelibonun en az yüzde 90’ı sudur.
Kendinizi bir masal dünyasının tam
ortasındaymış gibi hissettiren denizanası sürüleri, denizin kucağında sizi
aldatan bir masumiyetle karşılarken can yakan güçlerini ustalıkla gizlemeyi
başarırlar.
***
Yeryüzünde bulunmadıkları deniz neredeyse
yok gibi. Öyle ki normalde çok rastlandıkları sularda şartların insan etkisiyle
bozulması sonucu, diğer canlıların sayıları azalırken denizanası nüfusunda
patlama derecesinde artışlar yaşanması sıkça yaşanan bir durum.
Hayatta kalma ustası olarak tanımlanmayı
fazlasıyla hak eden denizanaları, evrimin kusursuzlaştırma sürecinde
bir canlıyı karmaşıklaştırmak yerine bazen basite indirgeyebildiğinin en güzel
örneklerinden biri.
Özelleşmiş organ sistemlerinden yoksun olan
şeffaf yaratıkların evrimle dalga geçer gibi bir halleri var!
Bir beyni olmadığı için düşük zekâlı -hatta
sıfır zekâlı- olmaya mahkûmmuş gibi görünse de, basit sinir ağı şeklindeki
ilkel sinir sistemiyle çevresinde olan biteni kolayca algılayabilir. Dolaşım
sisteminden yoksun olması da onu rahatsız etmez, çünkü vücudunda kan yoktur.
Oksijeni deniz suyundan ince derisiyle alıyor olması, solunum organlarını da
onlar için gereksiz kılar.
Denizanaları olabildiğince basite
indirgenmiş bir yaşam şeklinin kusursuz örnekleridir...
***
Şeffaf yaratıkların üremek için seçtikleri
yol, yaşamlarının basitliği ile taban tabana zıt karmaşık bir süreci içerir.
“Döl almaşı” olarak tanımlanan üreme döngüsünde yavru denizanası özgürlüğünü
kazanmadan önce bir süre deniz tabanında yaşamak zorundadır.
Dişinin sindirim boşluğunda ya da ağız
çelengi üzerinde bulunan yumurtalar erkeğin spermleri ile döllendikten sonra
oluşan planula larvası bir süre planktonda serbest yaşar. Daha sonra deniz
tabanına çöken ve sert bir zemine tutunan planula larvası zamanla bir polip
meydana getirir.
Kadeh şeklindeki polipin ağız açıklığının
çevresinde dokunaçları vardır. Bu haliyle kolayca bir deniz şakayığı ile
karıştırılır. Tomurcuklanarak kat kat büyüyen polip, gelişimini tamamlayan
katları serbest bırakır ve bunların herbiri “efira” adı verilen yavru bir
denizanasına dönüşür.
***
Çoğu deniz canlısının yaşamakta zorlandığı,
hatta terkettiği kirli sular denizanalarının adeta cennetidir. Çok düşük
oksijen düzeylerine uyum sağlayabilmeleri sayesinde oksijence fakir sularda
kolayca hayatta kalabilir, bir de üstüne aşırı çoğalarak ekolojik bir yıkıma
da yol açabilirler.
Balık yumurtaları ve balık yavrularıyla
beslenen denizanalarının menüsünde yavru balıkların besinini oluşturan
zooplankton da var! Bu nedenle, aşırı çoğalmış denizanası nüfusu, ekonomik
balıkların yavru stokları üzerinde doğrudan ve dolaylı bir avcı baskısı
yaratabilir. Yumurta ve larva stoğunda arka arkaya yaşanan biyokütle
azalmaları, erişkin balıkların stoklarında tükenişle noktalanabilen derin yaralar açar.
Denizanaları basite indirgenmiş yaratıklar
olabilir. Ancak onların aldatan zayıflıklarının arkasında balıkçılık
ekonomisini temelinden sarsacak, hatta yıkabilecek bir güç var.
***
Marmaralı denizanaları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder