Beni az koşturmadı peşinden. Gün oldu uzak bir limandan
aldım haberini, gün oldu İstanbul’da bir ara
sokakta çıktı karşıma. Yaz kış,
soğuk sıcak, uzak yakın demeden buluşurduk.
Sırlarını paylaşırdı benimle sessizce, ama her şeyini hemen anlatmazdı. Zamana
bırakmıştım onu tanımayı, acele etmeden, sabırla, her seferinde biraz daha.
Böylece 25 yıl geldi geçti.
***
Evet, tam 25 yıldır bozcamgözün peşinde koşturuyorum. Basit
bir merakla başladı bu uzun koşu. Önceleri büyük bir köpekbalığı görmek, denk
gelirse birkaç tane de dişini almak, birkaç tane de fotoğrafını çekmekten başka
bir amacım yoktu. Derinlerden gelen bu az bilinen yırtıcının hayatını anlamaya
pek uğraşmıyordum önceleri.
Zamanla yaşam hikâyesini merak etmeye başladım derinleri
mesken tutan bu az bilinen yırtıcının. Bozcamgöz
hakkında giderek daha fazla
okumaya başladıkça onun hakkındaki sorularım da artmaya başladı. Daha fazla
araştırdıkça bozcamgözün yaşam hikâyesini biraz daha öğreniyordum ya da bana
öyle geliyordu. Ancak yazılanlar hep uzak denizlerde yaşayan bozcamgözlere ait
ayrıntılardı ve yanı başımızda yaşayanlar hakkında neredeyse hiçbir şey
bilinmiyordu.
Yıllar geçtikçe hikâyesini dinleme fırsatı bulduğum
bozcamgözlerin de sayısı arttı. Üniversitede deniz biyolojisi asistanıyken ara
sıra laboratuvara getirdiğim de olurdu onlardan birini. Derken makaleler
yazmaya da başladım onlar hakkında. Bizim bozcamgözlerin hikâyeleri de en
sonunda yazıya dökülmeye başlamıştı. Türk sularında yaşayan bozcamgözler
hakkında yazılmış olanların önemli bir kısmı kalemimin eseri. Bu beni mutlu
ediyor. Bir araştırmacının üniversiteden ayrılmış olsa da araştırma yapmaya ve
bunların sonuçlarını yayınlamaya devam edebileceğinin delilleri onlar.
***
Çeyrek asırdır aralıksız sürdürdüğüm bozcamgöz koşturmacasında
tamı tamına 150 bireyin yaşam
hikâyelerini öğrenme fırsatım oldu. Bedenlerinden
örnekler aldım, fotoğraflarını çektim, ölçtüm, biçtim, ben doğmadan önce ağlara
takılmış olanların hikâyelerini açığa çıkarmak için arşivlerde gazeteleri satır
satır taradım. Akdeniz’den Karadeniz’e kadar takip ettim onları.
Bizim bozcamgözlerimizi tarih sırasına göre aktaran düzenli
bir arşiv listesini -bizim bozcamgözlerimizin nüfus kayıtlarını- yayınlamanın
vakti gelmişti en sonunda. Slovenya’da yayımlanan ANNALES - Doğa Tarihi
Serileri dergisinde bir hafta önce basılan Türkiye Bozcamgözleri Veri Bankası,
Türk suları dışında Doğu Akdeniz genelinde şu an için en kapsamlı veri arşivi
olarak dikkat çekiyor.
25 yıl önce bozcamgözlerimizi yok denecek kadar az tanıyorduk,
şimdi onlar hakkında elle tutulur bilgilere
sahibiz. Ama hâlâ yolun
başındaymışım gibi geliyor. Bu kadar zaman geçtikten sonra kafamdaki sorular
öğrendiklerimden daha fazla. Bozcamgözün Türk Boğazlar Sistemi -İstanbul ve
Çanakkale boğazları ve Marmara Denizi- boyunca hareketlerinin izlenmesi ve
anlaşılması şart. 1990’larda Çanakkele Boğazı’nda karaya vuran bozcamgöz, türün
boğazın sığ sularından geçebildiği ihtimalini akla getirdi. Diğer yandan
Karadeniz’de yakalanan üç tane bozcamgöz, türün aynı yolculuğu İstanbul
Boğazı’nda da yapabildiğini düşündürüyor.
Bozcamgöz Türk Boğazlar Sistemi’nde düzenli göçler yapıyor
olabilir mi? Karadeniz’deki bozcamgözlerin
kökeni Marmaralı bireyler mi? Acaba
bozcamgözün Marmara’da yalıtılmış bir nüfusu mu var? Çoğu zaman topluma bir
korku kaynağı, bir ölüm makinesi olarak tanıtılan bozcamgözün neslini korumak
mümkün olabilecek mi? Sorular sorular...
Her cevap beraberinde yepyeni sorular getirdi. Galiba bu
macera daha bitmedi. Bu ilginç yırtıcının yaşamında daha derinlere dalmanın
vakti geldi artık.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder