Hani 3 kuruş kâr edelim derken 5 kuruş zarar etmek vardır
ya, geçen Aralık’ta Ortaköy Batığı’nda
başıma gelen tek kelimeyle buydu. Hem
batıkta kafa dağıtır hem de biraz kurşun toplarım niyetiyle inmiştim paslı
demir yığınına. Malum önümüz yılbaşıydı ve fazladan birkaç kuruşun zararı
olmazdı.
Boğazın batıkları dalgıçların bankası gibidir. Zamanında
abilerimiz iner, balık, ıstakoz, hurda, vs., ne varsa toplar nafakayı
doğrulturlarmış. Sağolsunlar öyle bir hevesle çalışmışlar ki bronz ve bakır
namına bir gram metal bırakmamışlar enkazlarda. Demiri zaten işe yaramaz. Eh
hal böyle olunca bana da olta ve ağ kurşunlarından başka bir şey kalmıyor
geriye.
Abiler bankada ne varsa çekmişler zamanında. Ortalık tam
takır. Allah oltacılara zeval vermesin. Arada 15-20 kilo kurşun hiç fena
olmuyor, akmasa da damlıyor dar zamanımda. Yalnız siz siz olun böyle tatlı talı
anlatıyorum diye sakın kanıp derinde hurda kurşun toplamayı sakın kolay bir iş
zannetmeyin. Öyle bir iki tane küçük olta kurşununu cebe atıp çıkarmaya
benzemez. Tıka basa dolu çuvalı balonla çıkarmaya çalışmak, huysuz atı
dizginlemeye çalışmak gibidir, elinizden kaçmak için fırsat arar. Nitekim onca
tecrübeme rağmen geçenlerde bir tanesi elimden kaçıverdi her nasıl olduysa...
***
Yılbaşı öncesi fazladan üç beş kuruş ek gelir olsun diye
dipteki bankaya uğramıştım. Kerterizler belli,
kıyıdan epey açıktaki batığı
bulmak zor olmadı. Ulaş’la hazırlığımızı daha hafta ortasında tamamlamıştık.
Birer tane 25 kiloluk kaldırma balonu, sağlam birer çuval -ki benim çuvalın
dışında trol ağından yapılmış bir de sağlam aboş vardı-, birer de kafa
feneri...
Batığın ortasındaki boşluğa gelince sağa dönüp derine doğru
ilerlemeye başladık. Bir zamanlar bu boşluğun olduğu yerde kocaman bir buhar
kazanı varmış. Dinamitle patlatıp çıkarmışlar bakır kazanı. Hurdası bile iyi
para etmiştir. Pervanesinin de yerinde yeller esiyor. Kazanı götüren onu
bırakır mı hiç!
Boşluğu bulunca enkazın hemen sancak bordasını siper almak
gerek. Ben de tam böyle yaptım. Ulaş da peşimde. Böylece akıntıdan çok etkilenmeden
43 m derine kadar nispeten vukuatsız bir şekilde indik. Paslı cesedin
pruvasında envayi çeşit olta kurşunu daldan sarkan armutlar misali toplamamazı
bekliyordu. Gırgırlardan ve fanyalı ağlardan yadigâr dizi dizi yaka kurşunları
metal yılanlar gibi dolanmışlardı batığa.
Durum vaziyetini iki satır değerlendirip birbirimize afili
birer okey çaktıktan sonra işe koyulduk Ulaş’la. Ağ artıklarını, ipleri kes
babam kes. Senelerdir dolanan iplerden ve ağlardan adeta dürüm olmuş batıktan
arta kalan gudubet. Serbest kalan leşler dalgıcın üzerini örtmek, koluna
bacağına dolanmak için fırsat kollar. Bir anlık dikkatsizliğin bedelini batığın
ayrılmaz bir parçası haline gelerek ödemek de vardır.
Kesme biçme torbaya doldurma işi hemen hemen 15 dakika
sürdü. Şöyle bir yokladım torba iyice şişmiş, neredeyse kusmak üzere.
Açgözlülüğün alemi yok. Kerteriz nasılsa bende saklı, hem hesabı da hemen bitirmemek
gerek, azar azar, gerektikçe çek...
Can yeleğiyle taşınmayacak kadar ağırlaşan torbaya bağladım
balonu. Önce regülatörden çok az hava bastım balona, anında fırladı yukarıya
ama gücü yetmedi altındaki ağırlığı kaldırmaya. Sonra az daha hava bastım.
Hafifler gibi oldu. Niyetim daha fazla şişirmeden, batığın ortasındaki boşluğa
kadar denge yeleğiyle destek verip taşımaktı. Kuru elbise, denge yeleği ve
balon; havasını kontrol etmem gereken üç tane zımbırtıyla 43 m derinden çıkmaya
çalışmak her biri ayrı bir tarafa gitmek isteyen üç tane köpeği zaptetmeye
çalışmak gibi. Her biri aklına estiği gibi gitmek istiyor. Dikkatli olmak
gerek.
Kuru elbisenin valfini sonuna kadar açtım, biraz sızdırırsa
bile sorun değil. Hiç olmazsa kendi kendine tahliye eder içindeki havayı. Denge
yeleğini zaten çok şişirmedim, balona kuvvet çıkıcaz artık. Aklımda bu
hesapları yaparken batığın bordasından biraz ayrılmışım farkında olmadan.
Sipersiz kalınca akıntının avcuna düştüm. Artık ne diye yaptıysam balona biraz
daha hava bastım. Balon şişirirken çok kritik bir sınır vardır. Havayı azıcık
kaçırırsanız balon bir anda havayi fişek gibi fırlar gider. Akıntıyla başa
çıkmaya çalışırken balon bir an gözümden kaçtı. İşte ne olduysa o anda oldu.
Balon elimden fırlayıverdi. İleri atıldım ama nafile. Yetişmek ne mümkün!
Balona mı yanayım, kurşunlara mı, ağ torbaya mı? Sudan
dışarıya fırladığında etrafta balıkçı varsa inşallah yüreğine inmemiştir.
Tahliye valfinden çıkan havayla tıslayan kırmızı bir deniz canavarı gibi
fırlamıştır Allah bilir. İlk paniği atlattıktan sonra balonu patlatmadan ve de
belini incitmeden torbayı kayığa almayı becerdiyse birkaç senelik kurşun
ihtiyacını fazlasıyla karşılaşmıştır herhalde. Ne diyeyim helali hoş olsun...
***
Hep birşeyler topladım denizin dibinden. Başım ne zaman
sıkışsa, ne zaman dara düşsem, üç beş
kuruş artık kısmette ne varsa hiç
esirgemedi, hep yüzümü güldürdü deniz ana. Gün oldu cep harçlığımı, gün oldu ek
kazancımı verdi. Az çok, artık gönlünden ne koparsa...
Her işin olduğu gibi toplayıcılığın da bir raconu, kendine
has bazı kuralları var. Bu kuralların önem sıralaması adamına göre değişebilir.
Sağ salim çıkmak şüphesiz en önemli kural, ancak girdiğin malzemeyle çıkmak da
bir o kadar önemli. Her dalışta dipte bir şey bırakan dalgıç kâr etmeyi
rüyasında görür.
Toplama çıkarma dalışlarında olabildiğince az malzemeyle
dalmayı tercih etmemin sebebi kendi kendime koyduğum bu kuraldır. Dipte bir şey bırakmamak için yanıma gereksiz malzeme almam. Yalnız az
malzeme derken eksik malzemeyi kastetmiyorum. Aman üzerimde görünsün diye takıp
takıştırmaya gelmez toplama çıkarma dalışı, sadece gerekli olanları taşımak
gerek.
***
Şubat’ın ilk haftasonu yine Beykoz’daydım. Uzun hastalığın
ardından ikinci dalış. Yavaş yavaş eski gücümü kazandığımı hissediyorum.
Malzememi akşamdan hazırladım. Klasik kurşun çantam yerine brandacıda
diktirdiğim takviyeli PVC çantamı aldım. 50 kilo ağırlığa dayanacak şekilde özenle dikti usta. Taşıma kulpları olarak sağlı sollu paslanmaz D halkaları var. Dört
dörtlük oldu. İnşallah bu da uçup gitmez, Ortaköy’deki zararı unutmadım daha.
Su bu hafta daha da soğumuş. İyi ki anorak içliğin altına
termal de giymişim. Yeni aldığım kafa lambasını denemek için iyi fırsat. Hiç
olmazsa çalışırken ellerim serbest kalır. Çekek yerinden suya girdim. Son
kontroller, Yunus Peygamber’in duası (hiç ihmal etmem), denge yeleğini söndür
veee işte yine başlıyoruz.
Suyun bulanık olacağını tahmin etmiştim ama bu kadarını
beklemiyordum doğrusu. Birkaç gündür lodos esiyordu, önüne kattığı orkoz suları
iyice bulandırmış boğazın dibini. Görüş taş çatlasın 1 m, belki derinde daha
iyidir. Çala palet ilerliyorum ama dikkati de elden bırakmamak gerek, mazallah bulanık
suda balık avlamak isteyen birileri civara ağ attıysa sonuçları hiç hoş
olmayabilir. Örümceğin ağındaki sinek olmak da var işin ucunda...
***
Yok yok, bugün derinde de su kötü. Şişe bulmaya uğraşmak
boşa kürek çekmek olur. 25 m civarında
ağır ağır ilerliyorum. Görüş biraz daha
iyi gibi. Fenerim az ilerideki kayaları hayal meyal aydınlatıyor. Biraz daha
yaklaşınca, kayaya dolanmış hayalet ağları hemen farkettim. Yaka kurşunları
yerli yerinde. Şişe bulamadım ama yine de üç beş bir şey toplayabilicem gibi
görünüyor. Bu sefer kurşunları tek tek dipte kesmek yok. Torba yeteri kadar
büyük, ipiyle beraber istifler karada sökerim artık.
Aşağı yukarı 10 m’lik uzunca bir kurşun yakayı güzelce
toplayıp torbaya tıktıktan sonra aynı kayaya dolanmış bir başka ağ leşi gözüme
ilişti. Allaaah cennetmiş burası. Bi 10 m’lik yakayı daha toplayıp torbaya
koyduktan sonra ağırlık kendisini hissettirmeye başladı. Rahat çalışmak için torbayı
kayanın hemen yanında dibe bıraktım. Kurşun gibi ağırlaşmıştı, nereye
gidebilirdi ki?
Sen misin bunu söyleyen. Hayalet ağın kurşunlarını
traşlarken artık nasıl debelendiysem dipten öyle bir çamur bulutu kaldırmıştım
ki bir anda göz gözü görmez oldu. Hadiii nereye gitti torba? Sağa baktım sola
baktım ama nafile torba koyduğum yerde değil ya da ben torbayı koyduğum yerde
değilim. Kendi kendime söyleniyorum, söylenmek ne kelime sinirden fokurduyorum.
Gitti güzelim torba. Ulan yine içi kurşun doluydu, üstelik bu sefer makas da
içindeydi. Katmerli zarar yine...
Sinirim geçince farkettim hafif akıntıyı. Aa bulut
dağılıyor! Çamur bulutunun içinden çıkıp kayalığın üzerine tüneyip beklemeyi
düşündüm önce. Baktım hareket etmeyince üşüyorum, zamanında dalgıç okulunda
öğrendiğim gibi giderek genişleyen daireler çizerek torbayı yakın çevremde
aramaya karar verdim. Isınırken belki torbamı bile bulurum. Ne diyelim umut
dalgıcın ekmeği...
Arkadaş, Allah insana önce eşeğini kaybettirip ağlatır sonra
buldurup güldürürmüş. Bana da tam öyle oldu. Bizim torba helal malmış içindeki
makas ve kurşunlar da. Kayalığın çevresinde dönmeye başladıktan 10 dakika sonra
torbayı koyduğum yerde buldum. Nasıl sevindim anlatamam. Biraz daha kurşun
toplayıp bulanık suda şansımı daha fazla zorlamadan ufak ufak voltamı aldım. Her
şeyi tadında bırakmak gerek. Geçen sefer torba, balon, karabina, kurşunlar ne
var ne yok gitmişti. Neyse, bu seferki geçici bir kayıpmış. Bugünlük bu kadar. Zaten
üşümeye de başladım.
güzel yazı. https://videomatikportak.blogspot.com/2018/07/japonlarin-bilimde-ne-kadar-ileri.html
YanıtlaSil