Boğazda dalmak İstanbul’un geçmişini anlatan bir kitabı ağır
ağır okumak gibi. Her dalışta kentin geçmişinden
bir sayfa daha açılır ve
çoktan unutulmuş bir hikâyenin derinliklerinde yol alırsınız. Yukarıdakiler
bugünü yaşarken diptekiler geçmişin içine dalıp giderler.
İstanbul derinliklerine ne zaman dalıp gitsem kadim kente
dair bir şey daha öğrenirim. Duvarların arasına hapsolmayı gerektirmeyen, sınav
korkusu ve not kaygısı olmayan bir tarih dersini dipte gezinirken dinlemenin keyfini
varın siz düşünün...
***
Birkaç yıl önce yine bir kış sabahı Ahırkapı’da sahilin az
açığında geziniyordum. Oldukça uzun bir dalışın sonlarıydı. Önce açıktaki
bayırın eteklerinde dolaşmıştım. Bilgisayarın gösterdiği birkaç dakikalık deko
beklemesi, derin dalışlarımla kıyaslandığında beklemeden bile sayılmazdı. Üç
beş dakika beklemenin lafı mı olur? Az buçuk tanıdınız artık beni eğer eski
yazıları da okuduysanız.
Fileye tıkıştırdığım şişeleri kırmamaya çalışırken 5-6 metre
derinde dibi eşelemeye de devam ediyordum bir yandan. Son ana kadar aramaya
devam etmeli! Bazen turnayı gözünden vurmak son dakikaya kısmet olur, tıpkı bu
dalışta olduğu gibi...
Astigmattan az buçuk nasibini almış miyop olmama rağmen
dibin keşmekeşine karışmış ıvır zıvırı bulmakta üzerime yoktur. Dalış maskeme
numaralı cam dahi takılı değildir. Bu yaşa kadar ihtiyaç duymadım bundan sonra
da Allah kerim...
Önce kararmış bir metal parçası gibi görünmüştü gözüme.
Fakat düzgün geometrisiyle etrafındaki deniz
kabuklarından kolayca ayırdedilebiliyordu.
Uzanıp aldım. Biraz kurcalayınca hafifçe büküldü ama sonra hemen düzeldi eski
haline geri döndü. Lastikten yapılmıştı. Parmağımı üzerinde şöyle bir gezdirince
kabartmaları olduğunu farkettim. Ne yazdığını o an okuyamamış olsam da belli ki
damga ya da mühür gibi bir şey bulmuştum.
***
Osmanlı zamanında çoğu Avrupa ülkesi imparatorluk sınırları
içinde ve dışında kendi postalarını taşıma imtiyazına sahiplerdi. Bu iş için
Osmanlı topraklarında postaneler açmış olan devletlerden birisi de Alman
İmparatorluğu’ydu.
Alman Kraliyet Posta İdaresi’nin (Reichpost ya da Kaiserlich
Deutsche Post) üçü İstanbul’da olmak üzere
Beyrut, Hayfa, Kudüs ve İzmir’de de
birer şubesi vardı ki ilk postane 1 Mart
1870’de İstanbul’da açılmıştı. Alman Kraliyet Posta İdaresi’nin Osmanlı
topraklarındaki varlığı Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını takiben 30 Eylül
1914’de sona erdi. Büyük ihtimalle pul ve posta tarihi meraklılarının hatıralarında
kalan bu hikâyeyi öğrenmek de yine bir Ahırkapı dalışına kısmetmiş...
***
Damgayı fileye koyduktan sonra fazla oyalanmadan çıkmıştım
sudan. Lastiği kaplayan tortu zamanla
kabartmaların arasını iyice
doldurduğundan başta ne yazdığı tam okunmuyordu. Yarı yarıya sulandırılmış
sirkeyle ve yumuşak bir diş fırçasıyla tortuları iyice temizledikten sonra, neredeyse
bir asırdır denizin dibinde kalmış olan lastiğin emdiği tuzu uzaklaştırmak için
ılık tatlı suda birkaç hafta bekletmiştim. Temizlik bittiğinde yazı nihayet
okunur hale gelmişti. Tersten basılmış kabartma harflerle “Kaiserlich Deutsches
Postampt CONSTANTINOPEL” yazılıydı siyah lastiğin üzerinde. Alman Kraliyet
Posta İdaresi’nin İstanbul çıkış damgasını bulmuştum şehrin kıyısında
gezinirken.
Bir zamanlar İstanbul’dan Almanya’ya yollanmış nice
mektubun, kartpostalın, kolinin, bilumum zarfın üzerine basılmıştı ve şubesi
kapanmış olsa da o gitmemiş, burada kalmıştı.
Selamlar,
YanıtlaSilPostane damgasini almak mumkun mudur?