Derin karanlığın belleği yoktur. Dalgıcın ne sevincini ne de
hüznünü hatırlar. Hatırlamak şöyle dursun önemsemez de. Gülmüşsün ya da
ağlamışsın “-bana ne...” der gibidir dalgıç dipte soğuk terler dökerken.
Merhametsiz olmasa da sevgiyle dolup taştığı da söylenemez
dipte ekmeğini arayan dalgıca karşı. Yorulmak bilmeden çabalayan denizoğlunu
sanki hep sınamak ister, ona yaşattığı onca zorluk yetmezmiş gibi. Aynı sevinci
arka arkaya yaşatması çok ender sunduğu bir ayrıcalıktır. Günlerdir sabırla,
inatla dibi karış karış aramasına rağmen çuvalına hayal kırıklığından başka bir
şey dolduramamış olan ve çaresizce vazgeçmenin eşiğine gelen dalgıca karşı
birden bire öyle eli bol davranmaya başlar ki günlerdir küfrettiği talihinden
özür diler, cilve üstüne cilve yapar denizoğlu.
Aslında derin karanlık ne cömerttir ne de cimri. Sadece
sınav şekil değiştirmiştir. Yokluğun yerini bolluk almıştır ve onun da ne kadar
devam edeceği belli değildir. Su akarken küpünü dolduran, kışı yazdan düşünen
dalgıç belki biraz rahat nefes alır ama çoğu zaman bu bereket sağnağı uzun
sürmez. Yılların birikimiyle dolan kasa boşalmaya görsün, dalgıcın zihninde
pusuya yatmış olan o bildik korku vakit kaybetmeden ortaya çıkıverir. Eli boş
çıkma, eve eli boş dönme endişesi ile dalgıç yine kendisini zorlamaya başlar.
Her ne pahasına olursa olsun çuval dolmalıdır. “Bir daha derine dalmam!..”
diyen dalgıç işte böyle unutur yeminini, yeni yerlerde daha derinlerde arar
kısmetini. Ne de olsa rızkı veren Allah’tır ve dalgıca düşen her koşulda onu
aramaktır.
Kısmetini arayan dalgıcı, nedendir bilinmez, tuzağa
düşürdüğü de olur derin karanlığın. Bu tuzak bildiğiniz tuzaklara benzemez. Ne
çukura ne de çelikten kapana ihtiyacı vardır. Dalgıcın korkularından,
beklentilerinden, umutlarından, zihnine yerleşmiş sayısız düşünceden ve
duygudan aldığı ilhamla kurar tuzağını derin karanlık. Midye, sünger,
salyangoz, hurda artık aradığı her neyse onu dalgıca gıdım gıdım buldurarak ona
zaman kaybettirir. “Burada bir şey yok, başka yere bakmalı...” diyen ve yer
değiştirmeye hazırlanan dalgıcın karşısına aradığından bir parça çıkarıverir
bir anda. Umutlanmaya her an hazır olan deniz emekçisi özenle hazırlanmış olan
bu zokayı yutar çoğu zaman.
Derinlerde kurşun ararken, umutla yemlenmiş olan zokayı ben
de yuttum çoğu zaman! Yutmak zorunda kaldım desem daha doğru ifade etmiş olurum
aslında. Daha demin her çabamı boşa çıkaran karanlık dip birden bire kurşun
kusmaya başlar kara çamurun içinden. Az önce verdiğim tüm kararlar – yer değiştirmek
ya da dalışı bitirmek – artık geçersizdir. Tüpümün yarı yarıya boşalmış olması,
uzayan dip zamanı ya da sebep her neyse, aklımdan çıkıp gitmiştir artık. Görünmeyen
bir zincir ayaklarıma dolanırken, ansızın ortaya çıkan bir avuç kurşun demir
gülle gibi prangalar beni dibe. Artık tuzak tamamlanmıştır.
Zaman geçerken arayış hızlanır. Dalgıç tuzağa düştüğünün
farkına varır varmasına ama dipten eli boş çıkmamak için görmezden gelir
düştüğü tuzağı. Kelle koltukta bir yarış başlar akrep, yelkovan ve dalgıç
arasında. Kalan zamanda hiç olmazsa o günkü zararını telafi edecek kadar
çuvalını doldurmak umuduyla dibi eşelemeye, kesmeye, koparmaya ve toplamaya
devam eder.
Bu arayış kesinlikle açgözlülük değildir! Olsa olsa, bir
anlığına tazelenen ve çoğu zaman saman alevi gibi parlayıp sönen umudun peşine
çaresizce düşmektir.
https://youtu.be/O-3xgKqN2g4
https://youtu.be/O-3xgKqN2g4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder