18 Ekim 2010 Pazartesi

İSTANBUL İŞGAL EDİLİYOR

İstanbul, bugüne kadar birçok işgale göğüs germek zorunda kaldı. Doğu Roma'nın hazinelerini ele geçirmek isteyen kavimler, İstanbul'u karadan ve denizden defalarca kuşattılar, kentin kapılarını zorladılar, surlarını aştılar. Şehir birçok kez düştü, işgale uğradı, farklı kavimlerin buyruğu altına girdi. Çoğumuza göre İstanbul en son işgalini Birinci Dünya Savaşı'nın bitmesiyle yaşadı. Müttefikler geldikleri gibi gitmiş olsalar da, işgal kuvvetleri bu kez denizin altından şehri kuşatıyorlar.

Marmara'nın derinlerinde yaşanan bu kuşatmada top sesleri duyulmuyor, havada kan ve barut kokusu da yok; dalgaların gölgesine gizlenen işgal kuvvetleri savaş çığlıkları atmadan sessiz sedasız ilerliyorlar. Şehir kuşatılmakta olduğunun farkında olmayabilir; hatta ortaya çıkması muhtemel yıkım, karadaki yıkımlara benzemediğinden önemsenmeyebilir de. İşin kötüsü, sessiz sedasız ilerleyen işgalcileri durduracak etkili silahlarımız da yok. İşin trajikomik yanı ise, karşı koymakta zorlanacağımız bu işgalcileri burnumuzun dibine kendi elimizle getirmiş olmamız. Truva Atı'nı biz yaptık ve işgalcilerin emrine verdik; üstelik bu hataya ilk kez de düşmüyoruz!

Deniz tulumları ya da tunikatlar, sert cisimlere yapışarak yaşayan omurgasız hayvanlardır ve İstanbul kıyılarında yaşanmakta olan işgalin başlıca sorumlularıdır. Türüne göre, birbirine yakın ya da uzak konumda, belirgin olarak çıkıntılı iki açıklığı bulunan deri bir keseye benzeyen deniz tulumları, tek bireyler ya da kaynaşmış birey grupları olarak yaşarlar. Deniz suyundaki planktonik canlıları süzerek beslenen deniz tulumlarının Marmara'da bugüne kadar yaygın olarak görülen türleri, Ascidiella aspersa, Ascidia mentula ve Ciona intestinalis'ti. Ancak, doğal yaşama alanı kuzeybatı Pasifik kıyıları olan Styela clava türü deniz tulumu da, son yıllarda İstanbul kıyılarında giderek daha fazla görülmeye başladı. Yüzeyden ortalama 10 m derine kadar, ister doğal isterse insan yapısı olsun, bulabildiği her türlü sert cisme yapışarak yaşayan Styela clava tam anlamıyla bir baş belası, açgözlü bir işgalci...

Peki, doğal yaşama alanı dünyanın öbür ucunda olan Styela clava, binlerce kilometre uzaktaki Marmara'ya nasıl gelmiş olabilir? Onu karşı konulmaz bir "işgalci" yapan nedir?

Su canlılarının doğal olmayan yollarla ve çoğunlukla insan marifetiyle yabancı sulara yayılmalarını konu alan Aquatic  Invasions dergisinde 2007 yılında yayımlanan bir makale, işgale uğrayan tek yerin İstanbul olmadığına işaret ediyor. İşgal çok daha geniş bir alana yayılmış durumda. Kanada'nın Atlantik kıyıları, Britanya adaları, Almanya'nın Kuzey Denizi sahilleri ve Fransa kıyıları... Akdeniz'den Atlas Okyanusu'na kadar genişleyen binlerce kilometrelik sahil şeridi, uzaklardan gelen (daha doğrusu getirilen) yabancı bir canlının önlenemeyen istilasına boyun eğmiş durumda.

İngiliz araştırmacı Martin Davis'e göre Styela clava'nın kuzeybatı Pasifik'ten İngiltere kıyılarına taşınmasına Kore Savaşı neden oldu. 3 yıl süren savaş boyunca Kore sularında boy gösteren İngiliz Kraliyet Donanması'na ait savaş gemileri, taşıdıkları kaçak yolculardan habersiz olarak Britanya Adaları'na geri döndüler. Gemilerin dengesini sağlamak için sintine tanklarına basılan okyanus suyu, Pasifik Okyanusu ve Güney Çin Denizi'ne ait canlı türlerinin yumurta ve larvalarıyla kaynıyordu. Okyanustaki yaşam döngüsü sintine tanklarında da devam etti. Yumurtalar çatladı, larvalar büyüdü; İngiltere'ye dönen her geminin Manş Denizi'ne boşalttığı sintine suyu, kuzey Atlantik'in yabancısı olan canlı türleriyle doluydu. Yabancı sularda var olma savaşı kızışırken, kendine yer arayan türlerden biri de Styela clava'ydı.

Kore kıyılarından Akdeniz'e, Atlas Okyanusu'na ve Marmara Denizi'ne kadar uzanan işgal öyküsü üç aşağı beş yukarı bu şekilde gelişti. İnce uzun bir sapla sert yüzeylere tutunan Styela clava, boyu 20 cm'yi aşabilen, yüzeyi leopar kürkünü andıran desenlerle ve kabarcıklarla kaplı bir tunikat ya da deniz tulumu. İngiliz adalarının çevresinde ilk kez görüldüğü 1950'lerin başında yanlışlıkla yeni bir tür olarak tanımlanmış. Plymouth sularında rastlanan diğer tunikat türlerinden tamamen farklı olan bu deniz tulumu, 1954 yılında yine bir İngiliz araştırmacı Carlisle tarafından Styela mammiculata olarak isimlendirilmiş. Fakat, zamanla bulunan türün aslında yeni bir tür olmadığı anlaşılmış olmasına rağmen, Styela clava'ya gösterilen tedirgin ilgi azalmak şöyle dursun, daha da artmış. Bu ilginin başlıca nedeni, türün yabancısı olduğu kuzey Atlantik sularını fazlasıyla benimseyerek, deniz tabanına yerleşen diğer canlılara fırsat vermeyecek kadar hızlı ve açgözlü bir çoğalma sergilemesi. Günümüzde konu ile ilgilenen araştırmacılar arasında Styela clava'yı işgalci bir deniz canlısı olarak görmeyen yok gibi. Ayrıca türün sudaki planktonu aşırı tüketerek, özellikle midye ve istiridye gibi süzerek beslenen canlıların doğal besinine ortak olması da, bu yabancı türün yarattığı tedirginliği artırıyor. Fransa ve Kanada kıyılarındaki midye ve istiridye çiftliklerinde, üretim yapılan alanlarda hemen her yıl patlama derecesinde çoğalan Styela clava, artık ekonomik bir baş belası olarak da görülüyor.
İstanbul kıyısında Styela clava'yı ilk kez 2008 yılında Fenerbahçe parkının önünde dalarken gördüm. 5 m derindeki midye yatağında, Marmara'nın yerli tunikatlarının arasına çaktırmadan karışmıştı uzaklardan gelen kaçak yolcu. Güzel fotoğraf veren bu canlı başta çok dikkatimi çekmedi. Ancak bir sonraki yıl Ahırkapı'dan Kartal'a kadar uzanan kıyı şeridinde gördüğüm kalabalık gruplar, İstanbul'un yeni bir ekolojik istila ile karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. 2010 yazında da durum değişmedi; yüzeyden 10-15 m derine inen kuşakta karşılarına çıkan her türlü sert cisme, taşlara, midyelere, istiridyelere, iskele bacaklarına, otomobil lastiklerine öbek öbek yapıştılar. Uygun koşulları bulmaya devam ettikleri sürece, önümüzdeki yıllarda da görüntü değişmeyecek. Üstelik işgalcilerin gizlendiği Truva Atı'nın uzak doğudan gelmesine de gerek yok artık. Styela clava'nın işgaline uğramış yakın bir limandan yola çıkması yeterli. Yeni kıyılar işgal edildikçe yerli türlerin yerleşme şansı bu durumdan nasıl etkilenecek? Besin zincirine eklenen bu yeni halkanın, geçmişte taraklı medüz (Mnemiopsis leidyi) işgalinde yaşandığı gibi, ekonomik sonuçları ne olacak? En önemlisi, gözlerden uzakta yaşanan bu istilayı kim araştıracak?

İstanbul bir kez daha işgale uğruyor ve gelenlerin bu sefer gitmeye niyetleri yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder