8 Mayıs 2011 Pazar

KUMDA AÇAN GÜLLER

İnce uzun kolları narin tüycüklerle kaplıydı. Alacakaranlığın içinde bir başınaydı. Kollarının birleştiği yerden çıkan bir sapla dibe tutunmuştu. Işığı olmayan bir yıldız gibiydi hafifçe balçıklaşmış gri kumun üzerinde. Fenerin beyaz ışığı sapsarı bir güzellik olarak yansıyordu sepet yıldızının bedeninden. Tek kelimeyle çok ama çok güzeldi. Tüm yönlerin anlamını yitirdiği, ışıktan yoksun, renklerden yoksun olan bu derinliğe sırf onun muhteşem güzelliğini görmek için bile olsa dalmaya değerdi.

53 m’den geri dönüyorduk Burak’la (Demircan). Etrafıma son bir kez bakındım belki bir şey görürüm diye. Dalışın başında bir tane dil balığı görmüştük, birkaç tane de hanoz... Buldukları her taşı kaplamıştı gorgon çalıları... Griliğin üzerinde görmeye alıştığımız gelişigüzel lekelerdi herbiri. Ama kumun güllerini görmek bu güne kısmetmiş...

Krinoitlere genel olarak sepet yıldızları da denir. Dibe sabitlenmiş olarak yaşayan ince kollu deniz yıldızları çok yanlış bir tanım değil. Şüphesiz deniz yıldızı değiller ama onlarla akrabadırlar. Ara sıra yer değiştirmek için tutundukları nesneden kendilerini ayırır ve yerleşmek için yeni bir cisim ararlar. Taş, tahta, konserve kutusu, batık gemi, artık aklınıza ne gelirse tutunabilirler. Yer değiştirirken kollarını topladıklarında bir sepeti andırırlar. İsimleri de zaten bu davranışlarından gelir. Ürkütülmediklerinde kollarını iyice açarlar. En zarif kuş tüyünü bile kıskandıracak kadar güzeldir bu narin kollar.

Kumda açan güllerin ilkine 45 m civarında denk geldik. Sarı bir merhabayla selamladı bizi. Karanlıkta ve derinde o kadar rahattı ki kollarını alabildiğine açmıştı. Büyüleyiciydi...

Çok geçmeden ikincisi çıktı karşımıza kumda açan güllerin. Gerçi bu seferki kumun üzerinde değildi. Dibe saplanıp kalmış kocaman bir çapanın tepesini birkaç tane gorgon ve bolca tüplü kurtla paylaşıyordu. Bu seferkinin rengi biraz turuncuya kaçan bir sarıydı. Şimdi şu sahneyi hayal etmeyi deneyin; kapkaranlık bir su, hemen hemen aynı renkte olan dip, 50 m derinde ezici basınç, dibin tekdüzeliğini bozan demirden bir çıkıntı ve ona tutunmuş olan renk renk, biçim biçim yaşamlar ve nihayet alacakaranlık hiçliğin, boyutları belli olmayan simsiyah bir evrenin boşluğunda asılı kalarak yaşamın renklerini seyreden bir çift meraklı göz...

Marmara’nın renk paletinde kimbilir daha ne tonlar var keşfedilmeyi bekleyen? Biraz sabır, biraz cesaret ve bolca saygı, hayata, gözden uzak derinliklere, Marmara’ya...

Güvenini kazandıkça Marmara’nın sizinle her dalışta daha fazlasını paylaştığını göreceksiniz.

1 yorum:

  1. Bugün yaptığım dalışların keyfiyle, ne iyi etmişim de dalmaya başlamışım ne muhteşem bir dünyaya misafir gidebiliyorum diye düşünürken, düşüncelerime tercüman olmuşsunuz, gözünüze, aklınıza, elinize sağlık. Deniz'i birazcık anlayabilsek neler neler gösterecek bize ama inatla, umursamazlıkla onu yokediyoruz. Umarım aklımız başımıza gelecek.

    YanıtlaSil