6 Haziran 2014 Cuma

UMUT KAYNAĞI HOROZBİNA...

Oğlum Derin’in balıklara verdiği ilginç tepkilere geçenlerde bir yenisi daha eklendi: “Ama bu tavşana
benziyor...”

Aslında haksız da değildi, çünkü resmine baktığı horozbina balığı uzun kulaklı bir tavşanı andırıyordu.

Yine şişe peşinde dipte dört döndüğüm bir gündü. Kumdan belli belirsiz çıkıntı yapmış yeşil pırıltıyı farkedince, ne olduğunu anlamak için tırmığı özenle takıp şişeyi kumdan çıkardım. Oldukça eski, kalın çeperli, su yeşili camdan şişeyi evirip çevirirken, korkuyla yuvalarından fırlamış gözleriyle bana bakan horozbina yerleştiği şişeden çıkmamak için direniyordu. Belli ki bir şeyleri koruyordu.

İçine balıkların yuvalandığı şişeleri toplamamaya dikkat ederim. Daha sudayken şişelerin içini yıkamamın tek nedeni, yılların tortusunu temizlemek değildir. Es kaza şişede bir balık ya da yengeç kaldıysa çıksın gitsin ve yaşamaya devam etsin telaşıdır benimki, sırtımda en az 20 kilo ağırlıkla kıyıda dengede durmaya çalışırken.

Fakat ilkbahar sonu gelip de horozbinalar ve kaya balıkları şişelerin içine yumurtlamaya başladıklarında, içinde yumurta bulunan şişeleri değil çıkarmak dokunmam bile. Her birinde yüzlerce yumurta olduğunu düşünürseniz, gelecek sene yüzlerce balık demektir bu yumurtalar. Pürüzsüz cam cidara yapışmış yumurtaları koruyan anaç horozbina size tehditkâr bakışlar fırlatırken, adeta bir tıpa gibi kapatır yumurtladığı şişenin ağzını.

***

Derin’in tavşana benzettiği horozbina da canlı bir şişe mantarı olup çıkmıştı içi yumurta dolu rakı şişesinin
ağzında. Yüzüne cepheden bakınca, gözlerin hemen gerisinde dimdik yükselen uzun deri çıkıntıları gerçekten dik kulaklı bir tavşanı andırıyordu.

Ürkmesin diye şişeyi yavaşça yerine koyup bir başka cama yöneldim madende. Bu sefer de kırık bir kadehin içine iki horozbina birden yuvalanmışlardı. Deniz zamanla kadehin içini süngerle kaplayarak balıkların rahatça yuvalanmaları için keskin kenarları kapatmış ve yumuşacık bir beşik hazırlamıştı onlara.

Bu beşiklerin içinde büyüyen yavru iskorpitlerle, lapinlerle, hanozlarla boğazda o kadar çok karşılaştım ki...
Konuyu dağıtmamak için horozbinalara dönelim, diğerlerini başka bir zaman anlatırım.

***

Daha çocuklukta tanışılan balıklardandır horozbina. Blennidae ailesinin üyeleri olan horozbinalar gerekmedikçe çok hareket etmeyen, yuvalanmayı seven ve yuvalarını koruyan balıklardır. Dibi eşeleyerek ortaya çıkardıkları kurtçuklarla ve küçük kabuklularla beslenseler de dipte karşılaştıkları hemen hemen her çeşit leşten küçük bir parça koparmayı da ihmal etmezler. Av peşinde koştukları görülmemiştir, ama iş yuvalarını korumaya gelince sinir küpü olur çıkarlar. O küçücük cüsselerine bakmadan dalgıca kafa tuttukları bile olur.

İstanbul’un kıyı semtlerinde ya da adalarda oturan çocuk tayfasından horozbinayı bilmeyen nadiren çıkardı eskiden. Acemi oltacıların ilk avları bir kaya balıkları bir de horozbina olurdu vaktiyle. Annenin dikiş kutusundan bir kaç tane toplu iğne aşırılır, sonra elden geldiğince özenle bükülerek bunlardan iptidai olta kancaları yapılır ve sağlamca dikiş ipliğine ya da eskiden evlerde bolca bulunan dantel ipliklerine bu kancalar acemice düğümlenerek ilk olta hazırlanırdı.

Bir zamanlar benim de izlediğim yol aşağı yukarı böyleydi. Sonra mahalleden arkadaşlarla ver elini Bostancı sahile, orası olmazsa Kuzguncuk, eğer haftasonu adaya gidilmişse müsait olan ilk iskeleden midyeyle yemlenmiş olta denize bırakılırdı. Horozbina oltaya atlamakta çok nazlanmaz. Daha birkaç dakika geçmeden kovalar dolmaya başlardı. Horozbina tutmak benim gibi şimdilerde 40’ını aşmış çoğu İstanbullu’nun 70’lerdeki kıyı eğlencelerinden biriydi. Hemen hatırlatayım, tuttuğum horozbinaları hiç öldürmedim. Kancadan çıkarır kıyıdan topladığım bir iki yengecin beklediği su dolu kovama atar ve daracık dünyadaki kovalamacayı seyrederdim. Horozbina yeleyi andıran sırt yüzgecini kabartır, yengeç kıskaçlarıyla gözdağı verirdi. Sonra hepsi geldikleri gibi doğruca denize geri boca edilirdi. Dedim ya çocukluk eğlencesi...

***

Türkiye’de balık biliminin (ihtiyoloji) öncülerinden olan Rhasis Erazi, İstanbul Boğazı ve Marmara’da yaşayan horozbina türlerine ilişkin önemli bir makaleyi 1940’larda yayınlamıştı. Ondan önce 1937’de Sadullah Ayaşlı tarafından kaleme alınan Boğaziçi Balıkları adlı eserde de horozbinalara genişçe yer verilmiştir. Gerek makalede gerekse kitapta bahsedilen horozbina türlerinin çoğu İstanbul Boğazı’nda hâlâ yaşamayı sürdürüyor. Göçmen balıklar olmamaları ve bölgeci bir yaşam şekli sürmeleri nedeniyle, deniz koşullarında yaşanan olumsuzluklardan ilk etkilenen balık türleri arasında onlar da var.


Şükürler olsun İstanbul kıyılarındaki her dalışta horozbina görmeye devam ediyorum. Sevincim boşuna değil. Eğer bir yerde horozbina yaşıyorsa orası için daha umutlar tükenmedi denebilir.

1 yorum:


  1. www.bulutmotor.com ls2 kask,mt kask ve sıfır motor , yedek parça, sym,motoran


    www.hazirsitekur.com siteniz olsun hazirsite ,şirket siteleri, e ticaret,arkadaşlık siteleri

    YanıtlaSil