9 Şubat 2015 Pazartesi

TOPLAMA ÇIKARMA DALIŞLARI


Hani 3 kuruş kâr edelim derken 5 kuruş zarar etmek vardır ya, geçen Aralık’ta Ortaköy Batığı’nda
başıma gelen tek kelimeyle buydu. Hem batıkta kafa dağıtır hem de biraz kurşun toplarım niyetiyle inmiştim paslı demir yığınına. Malum önümüz yılbaşıydı ve fazladan birkaç kuruşun zararı olmazdı.

Boğazın batıkları dalgıçların bankası gibidir. Zamanında abilerimiz iner, balık, ıstakoz, hurda, vs., ne varsa toplar nafakayı doğrulturlarmış. Sağolsunlar öyle bir hevesle çalışmışlar ki bronz ve bakır namına bir gram metal bırakmamışlar enkazlarda. Demiri zaten işe yaramaz. Eh hal böyle olunca bana da olta ve ağ kurşunlarından başka bir şey kalmıyor geriye.

Abiler bankada ne varsa çekmişler zamanında. Ortalık tam takır. Allah oltacılara zeval vermesin. Arada 15-20 kilo kurşun hiç fena olmuyor, akmasa da damlıyor dar zamanımda. Yalnız siz siz olun böyle tatlı talı anlatıyorum diye sakın kanıp derinde hurda kurşun toplamayı sakın kolay bir iş zannetmeyin. Öyle bir iki tane küçük olta kurşununu cebe atıp çıkarmaya benzemez. Tıka basa dolu çuvalı balonla çıkarmaya çalışmak, huysuz atı dizginlemeye çalışmak gibidir, elinizden kaçmak için fırsat arar. Nitekim onca tecrübeme rağmen geçenlerde bir tanesi elimden kaçıverdi her nasıl olduysa...

***

Yılbaşı öncesi fazladan üç beş kuruş ek gelir olsun diye dipteki bankaya uğramıştım. Kerterizler belli,
kıyıdan epey açıktaki batığı bulmak zor olmadı. Ulaş’la hazırlığımızı daha hafta ortasında tamamlamıştık. Birer tane 25 kiloluk kaldırma balonu, sağlam birer çuval -ki benim çuvalın dışında trol ağından yapılmış bir de sağlam aboş vardı-, birer de kafa feneri...

Batığın ortasındaki boşluğa gelince sağa dönüp derine doğru ilerlemeye başladık. Bir zamanlar bu boşluğun olduğu yerde kocaman bir buhar kazanı varmış. Dinamitle patlatıp çıkarmışlar bakır kazanı. Hurdası bile iyi para etmiştir. Pervanesinin de yerinde yeller esiyor. Kazanı götüren onu bırakır mı hiç!

Boşluğu bulunca enkazın hemen sancak bordasını siper almak gerek. Ben de tam böyle yaptım. Ulaş da peşimde. Böylece akıntıdan çok etkilenmeden 43 m derine kadar nispeten vukuatsız bir şekilde indik. Paslı cesedin pruvasında envayi çeşit olta kurşunu daldan sarkan armutlar misali toplamamazı bekliyordu. Gırgırlardan ve fanyalı ağlardan yadigâr dizi dizi yaka kurşunları metal yılanlar gibi dolanmışlardı batığa.

Durum vaziyetini iki satır değerlendirip birbirimize afili birer okey çaktıktan sonra işe koyulduk Ulaş’la. Ağ artıklarını, ipleri kes babam kes. Senelerdir dolanan iplerden ve ağlardan adeta dürüm olmuş batıktan arta kalan gudubet. Serbest kalan leşler dalgıcın üzerini örtmek, koluna bacağına dolanmak için fırsat kollar. Bir anlık dikkatsizliğin bedelini batığın ayrılmaz bir parçası haline gelerek ödemek de vardır.

Kesme biçme torbaya doldurma işi hemen hemen 15 dakika sürdü. Şöyle bir yokladım torba iyice şişmiş, neredeyse kusmak üzere. Açgözlülüğün alemi yok. Kerteriz nasılsa bende saklı, hem hesabı da hemen bitirmemek gerek, azar azar, gerektikçe çek...

Can yeleğiyle taşınmayacak kadar ağırlaşan torbaya bağladım balonu. Önce regülatörden çok az hava bastım balona, anında fırladı yukarıya ama gücü yetmedi altındaki ağırlığı kaldırmaya. Sonra az daha hava bastım. Hafifler gibi oldu. Niyetim daha fazla şişirmeden, batığın ortasındaki boşluğa kadar denge yeleğiyle destek verip taşımaktı. Kuru elbise, denge yeleği ve balon; havasını kontrol etmem gereken üç tane zımbırtıyla 43 m derinden çıkmaya çalışmak her biri ayrı bir tarafa gitmek isteyen üç tane köpeği zaptetmeye çalışmak gibi. Her biri aklına estiği gibi gitmek istiyor. Dikkatli olmak gerek.

Kuru elbisenin valfini sonuna kadar açtım, biraz sızdırırsa bile sorun değil. Hiç olmazsa kendi kendine tahliye eder içindeki havayı. Denge yeleğini zaten çok şişirmedim, balona kuvvet çıkıcaz artık. Aklımda bu hesapları yaparken batığın bordasından biraz ayrılmışım farkında olmadan. Sipersiz kalınca akıntının avcuna düştüm. Artık ne diye yaptıysam balona biraz daha hava bastım. Balon şişirirken çok kritik bir sınır vardır. Havayı azıcık kaçırırsanız balon bir anda havayi fişek gibi fırlar gider. Akıntıyla başa çıkmaya çalışırken balon bir an gözümden kaçtı. İşte ne olduysa o anda oldu. Balon elimden fırlayıverdi. İleri atıldım ama nafile. Yetişmek ne mümkün!

Balona mı yanayım, kurşunlara mı, ağ torbaya mı? Sudan dışarıya fırladığında etrafta balıkçı varsa inşallah yüreğine inmemiştir. Tahliye valfinden çıkan havayla tıslayan kırmızı bir deniz canavarı gibi fırlamıştır Allah bilir. İlk paniği atlattıktan sonra balonu patlatmadan ve de belini incitmeden torbayı kayığa almayı becerdiyse birkaç senelik kurşun ihtiyacını fazlasıyla karşılaşmıştır herhalde. Ne diyeyim helali hoş olsun...

***

Hep birşeyler topladım denizin dibinden. Başım ne zaman sıkışsa, ne zaman dara düşsem, üç beş
kuruş artık kısmette ne varsa hiç esirgemedi, hep yüzümü güldürdü deniz ana. Gün oldu cep harçlığımı, gün oldu ek kazancımı verdi. Az çok, artık gönlünden ne koparsa...

Her işin olduğu gibi toplayıcılığın da bir raconu, kendine has bazı kuralları var. Bu kuralların önem sıralaması adamına göre değişebilir. Sağ salim çıkmak şüphesiz en önemli kural, ancak girdiğin malzemeyle çıkmak da bir o kadar önemli. Her dalışta dipte bir şey bırakan dalgıç kâr etmeyi rüyasında görür.

Toplama çıkarma dalışlarında olabildiğince az malzemeyle dalmayı tercih etmemin sebebi kendi kendime koyduğum bu kuraldır. Dipte bir şey bırakmamak için yanıma gereksiz malzeme almam. Yalnız az malzeme derken eksik malzemeyi kastetmiyorum. Aman üzerimde görünsün diye takıp takıştırmaya gelmez toplama çıkarma dalışı, sadece gerekli olanları taşımak gerek.

***

Şubat’ın ilk haftasonu yine Beykoz’daydım. Uzun hastalığın ardından ikinci dalış. Yavaş yavaş eski gücümü kazandığımı hissediyorum. Malzememi akşamdan hazırladım. Klasik kurşun çantam yerine brandacıda diktirdiğim takviyeli PVC çantamı aldım. 50 kilo ağırlığa dayanacak şekilde özenle dikti usta. Taşıma kulpları olarak sağlı sollu paslanmaz D halkaları var. Dört dörtlük oldu. İnşallah bu da uçup gitmez, Ortaköy’deki zararı unutmadım daha.

Su bu hafta daha da soğumuş. İyi ki anorak içliğin altına termal de giymişim. Yeni aldığım kafa lambasını denemek için iyi fırsat. Hiç olmazsa çalışırken ellerim serbest kalır. Çekek yerinden suya girdim. Son kontroller, Yunus Peygamber’in duası (hiç ihmal etmem), denge yeleğini söndür veee işte yine başlıyoruz.

Suyun bulanık olacağını tahmin etmiştim ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Birkaç gündür lodos esiyordu, önüne kattığı orkoz suları iyice bulandırmış boğazın dibini. Görüş taş çatlasın 1 m, belki derinde daha iyidir. Çala palet ilerliyorum ama dikkati de elden bırakmamak gerek, mazallah bulanık suda balık avlamak isteyen birileri civara ağ attıysa sonuçları hiç hoş olmayabilir. Örümceğin ağındaki sinek olmak da var işin ucunda...

***

Yok yok, bugün derinde de su kötü. Şişe bulmaya uğraşmak boşa kürek çekmek olur. 25 m civarında
ağır ağır ilerliyorum. Görüş biraz daha iyi gibi. Fenerim az ilerideki kayaları hayal meyal aydınlatıyor. Biraz daha yaklaşınca, kayaya dolanmış hayalet ağları hemen farkettim. Yaka kurşunları yerli yerinde. Şişe bulamadım ama yine de üç beş bir şey toplayabilicem gibi görünüyor. Bu sefer kurşunları tek tek dipte kesmek yok. Torba yeteri kadar büyük, ipiyle beraber istifler karada sökerim artık.

Aşağı yukarı 10 m’lik uzunca bir kurşun yakayı güzelce toplayıp torbaya tıktıktan sonra aynı kayaya dolanmış bir başka ağ leşi gözüme ilişti. Allaaah cennetmiş burası. Bi 10 m’lik yakayı daha toplayıp torbaya koyduktan sonra ağırlık kendisini hissettirmeye başladı. Rahat çalışmak için torbayı kayanın hemen yanında dibe bıraktım. Kurşun gibi ağırlaşmıştı, nereye gidebilirdi ki?

Sen misin bunu söyleyen. Hayalet ağın kurşunlarını traşlarken artık nasıl debelendiysem dipten öyle bir çamur bulutu kaldırmıştım ki bir anda göz gözü görmez oldu. Hadiii nereye gitti torba? Sağa baktım sola baktım ama nafile torba koyduğum yerde değil ya da ben torbayı koyduğum yerde değilim. Kendi kendime söyleniyorum, söylenmek ne kelime sinirden fokurduyorum. Gitti güzelim torba. Ulan yine içi kurşun doluydu, üstelik bu sefer makas da içindeydi. Katmerli zarar yine...

Sinirim geçince farkettim hafif akıntıyı. Aa bulut dağılıyor! Çamur bulutunun içinden çıkıp kayalığın üzerine tüneyip beklemeyi düşündüm önce. Baktım hareket etmeyince üşüyorum, zamanında dalgıç okulunda öğrendiğim gibi giderek genişleyen daireler çizerek torbayı yakın çevremde aramaya karar verdim. Isınırken belki torbamı bile bulurum. Ne diyelim umut dalgıcın ekmeği...

Arkadaş, Allah insana önce eşeğini kaybettirip ağlatır sonra buldurup güldürürmüş. Bana da tam öyle oldu. Bizim torba helal malmış içindeki makas ve kurşunlar da. Kayalığın çevresinde dönmeye başladıktan 10 dakika sonra torbayı koyduğum yerde buldum. Nasıl sevindim anlatamam. Biraz daha kurşun toplayıp bulanık suda şansımı daha fazla zorlamadan ufak ufak voltamı aldım. Her şeyi tadında bırakmak gerek. Geçen sefer torba, balon, karabina, kurşunlar ne var ne yok gitmişti. Neyse, bu seferki geçici bir kayıpmış. Bugünlük bu kadar. Zaten üşümeye de başladım.

1 yorum:

  1. güzel yazı. https://videomatikportak.blogspot.com/2018/07/japonlarin-bilimde-ne-kadar-ileri.html

    YanıtlaSil