9 Mart 2015 Pazartesi

İYİ Kİ VAR ŞU İSKELELER!

İskele dalışlarını oldum olası çok severim. Gerçi boğazdaki iskelelerin keyifli bir dalışa imkân veren konforlu ortamlar sunduğu pek söylenemez. Yine de iskele bacaklarının sualtı manzarası muhteşemdir. Zaten iskele dalışlarının dünyada çok sevilen bir dalış şekli olmasının en önemli sebebi bu manzaradır.

Nedense bizim iskeleler pek dalgıç dostu yapılar olarak inşa edilmemişlerdir. Ya çok yüksektirler ve üzerinizdeki malzemeyle derinliğini kestiremediğiniz bir yere atlamanız halinde muhtemel bir sakatlanmaya düpedüz davetiye
çıkarmış olursunuz ya da bir yolunu bulup suya girmiş olsanız bile merdiveni bulunmadığından, bu sefer aynı ağırlıklarla sudan çıkmaya çalışmak adeta bir eziyete döner. Gerçi, Boğaz’ın iki yakası boyunca uzayıp giden kazıklı yolun üzerinde yer yer merdivenler inşa edilmiştir. Göz göre göre yok dersem ayıp etmiş olurum. Lakin, son basamağı deniz yüzeyine değmeyen bu merdivenleri yapanların aklındaki en son kaygının dalgıçlar olmadığı da gün gibi ortadadır. Eğer aksi düşünülmüş olsaydı merdivenin inşaatı sırasında hiç olmazsa birkaç basamak denizin altına uzanacak şekilde yapılır ve böylece biz boğaz dalgıçlarının ziyadesiyle hayır duaları alınmış olurdu. Ama ne gezer...

Kazıklı yolun merdivenleri suya girmek için biçilmiş kaftandır, ne de olsa önlerindeki boğaz uçurum
gibi derinleşir çoğu yerde. Ama aynı yerden çıkmayı aklınıza bile getirmeyin. Bir keresinde üzerimde malzeme olmadan çıkmayı denedim ama nafile. Merdivenden umudu kesince en yakındaki sığlığı aramaya başlarsınız. Yeniköy’de bu durum pek sorun yaratmaz, sandalcıların hemen yanında kıyı

iyice sığlaşır, hatta taşlık bir plaj yapar, oradan yürüyerek çıkması kolaydır. Zaten  derindeki işi bitirip yüzeyin biraz altında gaz atım beklemesi (dekompresyon) yaparken akıntı ile sığlığa doğru yola koyulursunuz bile farkında olmadan. Fakat kazıklı yolun her yeri bu kadar dost canlısı  değildir. Mesela Aşiyan’da dalarken çakarın hemen yanındaki demir merdivenden suya girilir. Aşiyan’da suyun kenarında ayakta durmak bile zordur, boğaz burada diklemesine derinleşir. Akıntı daha da kuvvetlidir, kuzey fırtınasıyla cadı kazanına döndüğü olur ara sıra. Eğer burada akıntıya kapılır ve merdiveni kaçırırsanız çıkmaya en uygun kıyı taa Bebek’tedir. Hidiv Yalısı’nın civarındaki sığlıktan çıkıp Aşiyan’a kadar neredeyse yarım kilometre yürümek, üzerinizdeki gâvur ölüsü malzemeyle hiç kolay değildir...

***

İskeleler arasında emektar çekek yerlerinin yeri bir başkadır gönlümde. Boğaz’ın kıyısına sıralanmış
çekeklerin kararmış yosun bağlamış tahtaları denizcilerin çileli hayatının delili gibidir. Kolay kolay yıkıldıkları görülmemiştir, fırtınaya da dalgalara da sonuna kadar direnirler. Sandalların kolayca çekilebilmesi için suya sıfır birer rampa şeklinde inşa edildiklerinden çekeklerden suya girmesi de kolaydır. Civarları mutlaka sığ olur. Dalıştan sonra çıkmaya uygun yer aratmazlar insana.

Muhabbeti de severler. Ne halde olduğunu kendi diliyle anlatır üzerinde gezinene. Eğer çürümeye başladıysa, dalgıcın ağırlığı ile önce biraz esner, ardında biraz gıcırdar, “bana güvenme, dikkatli bas, sonra karışmam!” der gibi sesler çıkartır. Çok zorlamanın gereği yoktur, hemen yan tarafta daha iyi durumda olan bir çekek mutlaka vardır.

Bir de adını koyamadığım, çekek mi iskele mi belli olmayan sahanlıklar vardır Boğaz kıyılarında.
Sahil duvarından denize doğru birkaç metre çıkma yapan daracık beton sahanlıklar, teknelerin uzun süre bağlanmadıkları, yolcu ve yük indirip bindirmeye yarayan kaptı kaçtı iskeleleridir. Bunlar arasında sıkça ziyaret ettiklerimden biri Rumelihisarı’nın önünde diğeri ise Ortaköy İskelesi’nin yanındadır. Boğaz’daki en sevdiğim batıklara giden uzun yolların başlangıcıdır buralar. Eskiden Ortaköy’deki kaptı kaçtı iskelesinde bir tane demir merdiven de vardı. Basamakları suyun altına kadar inerdi, pek alışkın olmadığım bir lükstü. Bir sabah Ortaköy batığına dalmaya geldiğimde yerinde yeller esiyordu canım merdivenin. Anlaşılan birazcık rahata ermem birilerinin gözüne batmıştı. Suya girip çıkaren yaptığım cambazlık bazen dalıştan daha fazla yoruyor.

***

İskele bacakları suyun içinde birer yaşam kulesi gibi yükselirler. Ancak Marmara’daki iskelelerin
bacakları canlı çeşitliliği açısından boğazdakilere beş basar! Suyun dışında çıplak olan metal yüzeyin altına girer girmez deniz canlılarının adeta hücumuna uğrar. Midyeler Boğaz’da ve Marmara’da bacakların değişmeyen ortak kostümüdür. Geriye kalan her şey midyelerin üzerine yerleşir.
Eğer canlıdan yana zengin bir iskele dalışı yapmak isterseniz, Kartal’da eski kumculardan kalma demir iskelenin yıkılmamaya direnen enkazında hoş bir manzara ile karşılaşabilirsiniz. Dalgakıranın taşlarından hoplaya zıplaya kıyıya inmesi biraz zor olsa da kazıkların arasındaki manzara bu zorluğa değer. İskelenin ucunda derinlik 13 metredir. Sağında solunda sandal enkazları vardır. Midyenin yanı sıra Chlamys türü tarak midyeleri de bacaklara sıkıca tutunmuşlardır. Bu kadar lezzetli kabuklular birarada olunca onları iştahla yiyen deniz yıldızları da bacaklara tırmanmaya üşenmezler. Deniz tavşanları yılbaşı süsleri gibi midyelerin arasında dolanırlar. Yüzemeyen deniz canlılarının su içinde yükselmelerine fırsat veren iskele bacakları bu halleriyle birer yaşam kulesine benzerler. Midyelerin arasında horozbinalar ve çalı karidesleri göze çarpar. İskelenin gölgesinde kocaman iskorpitler, lapinler, hanozlar, gelincikler gezer. Gümüş ve izmarit balıkları da iskelenin civarından ayrılmazlar. Civardaki kayalıklarda tek tük istakoz gördüğüm bile olmuştur. Allah’tan sık sık yerini değiştiryor, yoksa çoktan yakayı ele verirdi.


Tepeden sarkan bir olta Kartal’daki eski kum iskelesinin sadece dalgıçların değil oltacıların da uğrak
yeri olduğunu fısıldar. Türlü çeşit deniz canlısına güvenli bir yuva sunan hurda yığını, denizin altındaki ve üstündeki bir avuç deniz insanına karadaki yaşamın sıkıntılarından kurtulmak ve bir süreliğine de olsa rahat bir nefes almak için sığınak olur çıkar.

1 yorum: