19 Haziran 2011 Pazar

DENİZ İNSANI OLMAK, KOLAY DEĞİL...

Bu sabah kıyıda dalmak için hazırlanırken eski günler geldi gözümün önüne. Dalmayı öğrenmeye çalıştığım, deniz salyangozlarının peşine düştüğüm nargile günleri, farklı bir teknede başka bir dalgıcın gerçeğiydi Boğaz kıyısında bu sabah. Deniz insanı olma yolunda palet vurmaya başladığım çıraklık günlerim, yine bir nargile teknesi olan Kenan Şeker’de geçmişti. 23 yıl önce deniz salyangozu toplayan benle bu sabah midye toplayan dalgıç arasındaki ter fark zaman farkıydı. Kullandığı iptidai malzemeler bile, zamanında benim kullanmış olduklarımla benzerdi. Uzunca bir hortum, ucunda muhtemelen ucuz yollu bir regülatörün ikinci kademesi. Acil durumda güvenli çıkış yapmayı sağlayan tüp yine yok...

Nargilecilerin giysileri neden hep simsiyahtır? Neden renkli dalgıç elbisesi kullanmazlar? Kenan Şeker’de çoğunlukla Technisub’ın 7 mm neoprenden Alaska modeli elbiseleri kullanılırdı. Açık ve koyu mavi 6.5 mm JWL elbisemle bendeniz, nargileciler aleminde nadiren bulunmuş renkli kişiliklerdendim. Suya girmeye hazırlanan midyeci de geleneği bozmamıştı siyah dalgıç elbisesiyle.

Boğazda denizle karanın sınırını çizen sahil duvarları neden genellikle çıplaktır, bilir misiniz?

Siyahlar giymiş dalgıcımız bir süre küpeştede oturdu, sade donanımını şöyle bir kontrol etti. Hoş, kontrol etmesini gerektiren çok fazla bir şey de yoktu üzerinde. Maskesini taktı, paletleri zaten ayağındaydı. Midyeleri doldurduğu, elincesi denilen kalın çamaşır ipinden örülmüş ağ torba (apoş), üst tarafı kesilmiş büyükçe bir bidona bağlanmıştı, kaldırma balonu hesabı...

Fazla oyalanmadan suya girdi, hızlı palet vuruşlarıyla kıyıya yöneldi. Dalmadan önce kendi usulüyle afilli bir okey işareti vermeyi de ihmal etmedi. Elindeki kocaman spatulayla sahil duvarına yapışmış midyeleri kazıdığını görebiliyordum. Çok derine inmemişti.Yüzeyin birkaç metre altındaydı. Ağ torbayı doldurması 15 dakikayı bulmamıştı. Önce mavi bidon suyun yüzeyinde belirdi, sonra tombik siyah bir gövde. Bu haliyle Kenan Şeker’deki ustam Adnan'ı hatırlattı bana.

Suda bunlar olup biterken kıyıda da hummalı bir çalışma vardı. Sabahın erken saatlerinden beri midye peşinde oldukları, kıyıda istiflenmiş çuvallardan belliydi. Üst üste yığılmış bir sürü çuval, tekneden kıyıya, sonra kamyonetin kasasına... Midyelerin son durağı, bir kaşık taratorla ya ekmek arasında ya da sırlı kaplaması çatlamış beyaz bir tabakta servis. Afiyet olsun. Sizin yediğiniz midye acaba hangi duvardan kazınmıştı?

***

Bir gün yeniden bu işlere döner miyim acaba? Boğazın denizci kültürüne yeniden dahil olma düşüncesi bile ağzımı sulandırmıyor değil. Fakat, yıllarca dalgayla fırtınayla boğuştuktan, dipte ekmek peşinde koştuktan sonra yeniden deniz insanı olmak zor geliyor. Yine de belli olmaz, hayat bu. Karaya attığı gibi tekrar denize de çağırabilir. Nargileciler alemine bir gün yeniden renk katmak... Neden olmasın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder