“Hani insanın ne olduğunu bilmediği, fakat yüreğinin derinliklerinde hissettiği bir korku vardır. Kahreder adamı… İşte o cinsten bir duyguyla sarsıldım. Bir şey görmüyor, fakat tehlikenin yaklaştığını hissediyordum. Derken hafif sağımda, uzakta, bir büyük karaltının üstüme doğru geldiğini fark ettim. Hayrola! Yoksa bir cep denizaltısıyla mı karşı karşıyayım? Ne münasebet! İnme inmiş gibi, olduğum yerde kalıveriyorum! Bu, şimdiye kadar denizlerin dibinde görmediğim irilikte bir köpekbalığı! Aramızdaki mesafe daha kapanmadan, birden ve olanca gücümle yukarı çıkmaya başlıyorum. Kovalanıp, kovalanmadığımı anlamak için arkama dönüp bakmak bile aklıma gelmiyor. Biraz sonra su üstündeyim. Hızla dışarı çıkıyorum. Arkadaşlara gördüğüm şeyi anlatınca, önce kahkahalarla gülüyorlar bana. Hayal gördüğümü söylüyorlar. İnanmıyorlar… Fakat ben daha onları ikna etmek için çırpınır, heyecanlı heyecanlı konuşurken, hepsi dehşetle irkiliyorlar. Çünkü 100-150 kiloluk kılıç ve orkinoslar adeta havada uçar gibi su sathına fırlamaya başlıyorlar. Onların da ürküp paniğe kapıldıkları belli! Bu arada benim gibi suya dalan arkadaşlarımda da bir panik başlamıştı. Hepsi çil yavrusu gibi dağılmışlar ve ayrı kollardan karaya doğru yüzmeye başlamışlardı. Bu mübarek denizlerin böyle beklenmedik tehlikeleri yok değildir hani…”
Doktor Zareh Magar, Türkiye’nin ilk balıkadamlarından. 1950’lerin 60’ların Marmara’sına dalma mutluluğunu yaşamış şanslılardan. Ancak kendi döneminin çoğu balıkadamında gözlenen kötü bir huy onda da varmış: tüplü dalışta zıpkınla balık vurmak. Marmara’nın balık kaynadığı yıllarda teknede, akyasız, sinaritsiz, ıstakozsuz sofra kurulmazmış. Ancak sofrayı zenginleştiren avlardan birinde Dr. Magar, kocaman bir köpekbalığına (büyük ihtimalle büyük beyaz köpekbalığına) yem olmaya ramak kalmış. Hayat dergisinin 12 Mayıs 1966 tarihli 20. sayısında yer verilen yukarıdaki hikâyeyi yazan da Dr. Magar’ın ta kendisi. Zıpkıncı doktor denizin keskin dişleriyle, İstanbul'a yaklaşık 25 km mesafede olan Sivriada'da karşılaşmış.
100-150 kiloluk kılıçlar ve orkinoslar; onların peşine düşen büyük beyazlar… İnsana hayal gibi geliyor. Ancak denizin devleri, okyanusların asil balıkları bir zamanlar Marmara’da da yaşamışlardı. Kılıç ve orkinosun en bol avlandığı yerler arasında bir zamanlar Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı da vardı. Balıkçıların yakalamak için canlarını ortaya koydukları kılıç ve orkinos sürüleri Marmara’ya girdiklerinde, sessiz bir gölge onların peşi sıra içdenize ve oradan boğaza süzülürdü. Neredeyse çeyrek ton gelen lezzetli avlarını sabırla takip eden büyük beyaz fırsat bulduğu an saldırır ve denizin en keskin dişleri ete doyardı. Gırgırların daha doğru düzgün ortada dolanmadığı o günlerde balıkçılar, kılıç ve orkinos yakalamak için olta kullanırlarmış. Kasap çengelinden farkı olmayan sivri uçlu kancaya yem diye takılan torik, özellikle orkinosların en sevdiği yemdi. Toriği yemek için oltaya atlayan orkinos kancaya takılınca, kıyasıya bir mücadele başlardı.
Orkinos oltalarına zaman zaman büyük beyazların yakalandığına ilişkin haberleri, 1940’la 1960’lar arasında çıkmış olan gazetelerin sararmış sayfalarında okumuştum. Kabataş’ın, Kız Kulesi’nin, Adalar’ın açıklarında, fındık kabuğu kadar sandallarına sığınmış usta balıkçıların, Şalvarlı Hüseyin’in, Paşabahçeli Mustafa’nın, Samatyalı İrfan’ın oltasına atlayan büyük beyazlar, Karaköy’de Eminönü’nde kurulan panayır çadırlarında sergilenirmiş.
“Gel vatandaş, geeeeeellll! Canavarı gör! Hediyesi 25 kuruş…”
Dr. Zareh Magar saldırıdan kıl payı kurtulmuş olabilir; fakat, Dr. Güngör Güven o kadar şanslı değildi. Kimilerine göre Tuzla’nın derinliklerinde bir köpekbalığının keskin dişlerine kurban giden, kimilerine göre balık avlamak için attığı dinamitle can veren Dr. Güven’in ölümünün üzerindeki esrar perdesi hâlâ aralanmadı. Ancak olayın gerçekleştiği 60’lı yıllarda Tuzla ve Adalar arasındaki kanalda, özellikle orkinosların yatak yaptığı sonbahar ve kış aylarında büyük beyaz görmek sıradan bir olay olmuştu. Şüphesiz bu durum, Dr. Güven’in ölümüne bir büyük beyazın neden olduğunu kanıtlamıyor. Ancak, sualtında meydana gelen patlamalar ve parçalanmış balıklar, köpekbalıklarının iştahını kabartan izler bırakır ortama. Büyük beyazlar kusursuz duyularıyla bu izleri kilometrelerce uzaktan algılar ve hızla bu izlerin kaynağına yönelirler. Acaba Dr. Güven de bu izlerin peşine düşen bir büyük beyazın kurbanı mı olmuştu? Kim bilir? Şahitlerin ifadeleri çelişkili.
Dr. Magar’a suyu can havliyle terk ettiren, kılıçları ve orkinosları korkudan dehşete düşüren de muhtemelen bir büyük beyazdı.
***
Önce kılıçları ve orkinosları yok ettik. Büyük beyazdan daha acımasız bir yırtıcılıkla avladık onları. Takip edecek sürü kalmayınca büyük beyaz da elini eteğini çekti Marmara’dan. Büyük beyazdan geriye kalan, artık unutulmaya yüz tutmuş birkaç büyülü hikaye.
13 Şubat 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)