Dalmayı öğrenmek ve dalgıç olmak, aynı gibi görünen ama
birbirlerinden siyahla beyaz kadar farklı olan iki ayrı yoldur. Birinci yola
sapmak için insanın heveslenmesi, meraklanması, ruh ve beden olarak farklı bir
dünyanın insanı olmaya uygun olması yeterlidir. Eğer bu şartların tümünü
karşılayan bir bireyseniz, bugün itibarıyla azımsanmayacak bir sayıya ulaşmış
olan dalış kurslarından birine kayıt yaptırır, kurs düzeyinin gerektirdiği
pratik ve teorik eğitimleri tamamlar, yazılı ve uygulamalı sınavları başarıyla
atlattıktan sonra dalıcı olursunuz.
Bundan sonra ilerlemek – daha yetkin bir dalıcı olmak – ya
da olduğunuz kadarıyla yetinmek size kalmış. Denizde geçen 30 senede hâlâ
başlangıç düzeyinde dalıcı olup da binlerce dalışı olan, belgesine bakıp “daha
acemiymiş” deme yanılgısına düşebileceğiniz ama deneyimi karşısında şapka
çıkarılması gereken birçok dalıcıyla karşılaştım. Bu dostlar belge avına
çıkmak, kartlığa bir tane daha bröve sıkıştırmak için koşturmaktansa, bol bol
dalış yapmayı, denizi bir yaşam sığınağına dönüştürmeyi tercih etmişlerdi. Buna
rağmen onların dahi neredeyse çoğu hâlâ birer dalıcıydı ve dalgıç olmak için
bambaşka bir eğitimden – ruhsal bir şekillenmeden – geçmeleri kaçınılmazdı.
Çoğu neşeli ve keyfekeder birer dalıcı olarak kalmayı tercih
ettiler ve adeta demir leblebi olan, her adımı insanı zamanla tükenmenin
eşiğine getiren güçlüklerle inşa edilmiş zorlu ruhsal şekillenme yoluna
sapmadılar. Bu onların tercihleriydi, yargılamak bana düşmez.
***
Ruhsal şekillenme süreci, bazen göz açıp kapayıncaya kadar
gerçekleşen, bazen yıllar alan, dalışın doğasından kaynaklanan tüm zorluklara
gönüllü olarak boyun eğmenin öğrenildiği bir alışma faslı olarak da
özetlenebilir. Fakat bu özetlemenin perde gerisine bakıldığında bambaşka bir
olgunlaşmanın yaşanmakta olduğunu görürsünüz.
Çoğu zaman dalgıcın “bugün dalmasam da olur” deme şansı
yoktur. Keyfekeder dalıcıyı hayatını kazanmak için düzenli olarak dalmaktan
başka seçeneği olmayan dalgıçtan ayıran en önemli fark muhtemelen bu
zorunluluktur. Dalıcıyı zamanla dalgıca dönüştüren ruhsal şekillenme
yolculuğundaki muhtemelen en zorlu aşama, dalgıcın bu zorunluluğu kabullenmesi
ve hayatının sıradan bir gerçekliği olduğuna kendisini alıştırmasıdır.
Hayatını denizden kazanan bir dalgıç, koşullar ne olursa
olsun dalmanın bir yolunu bulmalıdır. Dalamadığı gün cepten yer. O gün kâr
etmemiş olsa bile günü kurtarmalıdır. Her zaman ve her koşulda dalgıç suda
olmalıdır. Mazeretlere sığınmak, bahaneler aramak, her sabah tazelenen bir enerjiyle
tekrar tekrar derinlere doğru yola çıkmaktan alıkoymaya başlar dalgıcı.
Bahaneler dalgıcın derin karanlıkla arasındaki bağları zayıflatır ve en sonunda
koparır. Derinlerden kopan dalgıç bir daha kolay kolay bağlanamaz oraya.
***
Toplayıcı dalgıcın bedeni çok zorlanır. Üşür, yorulur,
tükenmenin sınırına gelir. Dip zamanının her saniyesi eninde sonunda bir sabır
sınavına döner. Titrer, uyuşur, bir an önce sudan çıkmaya can atar. Kafasında
tehlike çanları çalarken, havası ve dip zamanı hızla azalırken toplayıcı
dalgıcın aklı karışmaya başlar. Artık takatinin sınırına gelip dayanmıştır.
Şimdi ne yapmalıdır? Çıkmalı mı yoksa kalmalı mıdır? Torbasını doldurabildiyse
mesele yok, dönüş yolculuğuna hızla başlayabilir. Fakat elinde yarım yamalak
dolmuş hatta hiç dolmamış bir torba varsa dalgıcın aklı çaresizce bocalar.
Ruhsal şekillenmesi kusursuz gerçekleşmiş bir dalgıç için
böyle zor anlarda – ölüm kalım anlarında – vermesi gereken kararlar adeta
düşünsel bir refleks gibi kendiliğinden gerçekleşir. Geçmiş deneyimlerden
beslenen bu refleks çoğu zaman dalgıcın koruyucu meleği oluverir. Bu melek onu
dönüş yoluna yönlendirirken kulağına fısıldamayı da ihmal etmez: “Yolunun
üzerine çıkanlarla idare et, bu seferlik böyle olsun. Hayatta kal, bakarsın
yarınki kısmetin dünün zararını da karşılar.”
Toplayıcı dalgıç için her günün, her dalışın kazanç
garantisi yoktur. O, artık kanına işlemiş olan bir alışkanlıkla, düne
takılmadan yola çıkmak ve yeniden başlamak zorundadır. Çünkü dalgıç olmak
kabullenmek ve alışmaktır; her şeye rağmen her gün inatla derinlere
karışmaktır.