Bazen ağlatır, bazen de güldürür deniz. Gün olur, büyük
umutlarla kendimi onun kucağına attığım bir dalıştan eli boş çıkarır, için için
ağlatır. Tövbeler ederim, bir daha dalmamaya yeminler ederim, boş çuvalı hırsla
avucumda sıkarken. Böyle bereketsiz günlerin ardından küserim derin karanlığa,
sırtımı dönerim, görmezden gelirim denizi. Bilirim nankörlüktür aslında
benimki. Oysa daha düne kadar yine onun cömertliğiyle dolmuştur torbam, bu
geçici bereketsizlik belki de bir sınavdır yaradan tarafından. Nedense bu hep çıkar
aklımdan!
Öyle günler olur ki gönülsüz başladığım bir dalışta çuvalıma adeta bir bereket
sağnağı boşaltır. Çuval doldukça kederden eser kalmaz. “İyi ki gelmişim bugün kısmetimi toplamaya...” diye geçirirken aklımdan, dipte bir bayram sevinci başlar. Evin rızkı çıktıkça neşe de
beraberinde gelir!
***
Derin karanlıkta kaybolurken aklımda tek bir düşünce vardır.
Diğer bütün düşüncelere, hatta örtbas ettiğim korkulara baskın çıkan bu tek
düşünce, çuvalıma doldurmayı hayal ettiğim hurdalardır. Gözlerim dipteki hurdaları
ararken, bu hayalin gerçeğe dönmesi için var gücümle çabalarım. Yorularak,
yıpranarak, hatta biraz acı çekerek öderim gerçeğe dönen hayalimin bedelini.
Deniz asla karşılıksız vermez, mutlaka bedelini ödetir, er ya da geç,
verdiğinin karşılığını alır.
Denizin verdikleriyle geçinirken ona küsmemek, umudunu
yitirmemek esastır. Dibi eşelerken eldivenimin söküldüğü hatta yırtıldığı günler
olur. Parmaklarım yaralanır, acır, hafiften kan sızdığı bile olur. Yine de
vazgeçmem kazmaktan, kumun gizlediği metallere ulaşmak için var gücümle
kazarım. Dipten kalkan kum yüzünden göz gözü görmez, bir karış ötemdekileri bile
seçemediğim anlar olur. Ya durur beklerim bulanıklık dağılsın diye ya da çok
fazla uzaklaşmadan başka bir yeri kazarım. Su durulunca nasılsa geri dönerim
ilk kazdığım yere.
Eğer kısmetsiz bir günümdeysem suyun inadı tutar, durulmak
bilmez, beklerken zaman geçer, havam azalır. Hele bir de elimde yük olmasın
diye çuvalı o belirsizliğin içinde bıraktıysam vay halime; çuvala mı yanayım,
üzerindeki karabinalara mı yoksa içindeki kurşuna mı? Kaybolan çuvalla en az 100
lira gitti demektir.
Bir seferinde yine hurda toplarken, kaldırma balonu, emniyet
ipi, karabinalar ve iki çuval dolusu kurşun anafora kapılıp gitmişti. İskeleye yakın bir noktada çalışıyordum. İşimi bitirmiştim, çıkma vakti gelmişti.
Çuvalları bağladığım balona yavaşça hava bastım. Şöyle bir yokladım ağırlık
dengelendi mi diye. Yorulmuştum, işi kolaydan bitirmek için balonu biraz daha
şişirdim. Çok zorlanmadan taşıyabiliyordum yükümü. Yük dediysem 50 kiloyu aşkın
kurşundan bahsediyorum...
Derken, birden bir curcuna koptu dipte. Mevsim kıştı ve kuru
elbise vardı üzerimde. Elbisenin havasını tahliye etmeye çalışırken bir an
elimden kaçırdım çuvallara bağladığım emniyet ipini. Her şey göz açıp kapayana
kadar olup bitmişti. Boğaz motorlarından birinin pervane akıntısıyla dipte kopan
anlık fırtına çekip almıştı binbir emekle topladığım onca kurşunu. Oysa daha
beş dakika önce ikinci çuvalı da doldurmanın sevinciyle dipte için için sevinç
kahkahaları atıyordum!
İşte o gün öğrendim, karaya çıkarmadığım, emniyete almadığım
malın bana ait olmadığını. İster istemez üzüldüm biraz, kurşunlar yetmezmiş
gibi balonu da kaybetmiştim. Kısmetten çıkmışlar bir kere. Ne diyelim, sağlık
olsun...
***
Kayıpla biten dalışların ardından biraz buruk dönerim eve.
Zarara girmiş olmak bir yana evin kısmetini kaybetmiş olmaktır beni asıl üzen. O
günün yevmiyesini denize kaptırınca nasıl sevinebilir ki insan?
Yine de denizle küslüğümü çok uzatmam. Bir dahaki sefere kısmetimi
arayacak yüzüm olsun isterim ona karşı. Ne de olsa denizin verdikleriyle
geçinmek kısmet işidir. Bugün bulduysan öbür gün bulamayabilirsin ve her seferinde,
sınandığını bilerek, sabırla, şükürle aramaya devam edersin.