İşin doğrusu çok da matah bi’karın ağrısı değil peşine
düştüğüm. Yükte ağır mı ağır ama pahada hafif kalır. Bi’çuval toplamalı ki
biraz para etsin.
Ben hurda kurşun toplarım denizin dibinden. Bazen batık bir
gemide safra ya da boru olarak karşıma çıktığı olsa da çoğu zaman olta kurşunudur
aradığım. Kurşun ararken ara sıra daha değerli hurda metaller, bakır borular ya
da bronz pervaneler de bulduğum olur. Batıktaki hurda metali bulmak kolaydır.
Eğer benden önce birileri sökmediyse, bronzdan döküm pervanesi hatırı sayılır
bir nakit demektir. Zor zamanlarda derin bir soluk almak demektir şöyle kocaman
bir pervane. Gel gör ki her zaman denk gelmez hurdanın böylesi. Kırk yılda
bir...
***
Misinanın ucundaki iskandil dipteki ilişkene takılmaya
görsün, deniz hemen oltanın ucundan koparıp alıverir gri zehirli metali. Olta
kurşunu mu deyip burun kıvırmayın, 30-40 kilosu torbaya girince günlük
yevmiyeyi doğrulttum demektir. Eğer doğru yeri bulursam, hele daha önce bir
başka deniz hurdacısının denk gelmediği yıllar yılı birikmiş bir kurşun öbeğine
denk gelirsem, uzun süre başka bir yer aramama gerek kalmadan her gün azar azar
doldururum torbamı.
Böyle yerlerde çalışırken kendimi banka hesabımdan azar azar
para çekermişim gibi hissederim. Deniz bana, ben hurdacıya, elime geçen neyse
artık o da evime...
Kurşun merhametsizce zehirler denizi! Dipte ne kadar uzun
süre kalırsa o kadar çok kusar içindeki zehri denize ve onun yaşayanlarına.
Ekmeğimi kazanırken denizi temizlediğimi düşünmek de güzel. Geçenlerde oturdum
ve kurşunculuğa başladığım 2013 yılından bu yana dipten çıkardığım hurda kurşun
miktarını kabaca hesapladım. Bugüne kadar neredeyse 5 ton kurşun çıkarmışım! An
be an zehrini kusan 5 ton kurşun...
***
Kurşunculuğu küçümseyen de var, kolay bir iş olduğunu
zanneden de. Küçümseyenlere söyleyecek çok sözüm var ama veryansın etmeye bir
başlarsam çok ağır laflar söylerim diye hep kendimi tutuyorum. Emek ve helal
alınteri karşılığı elde edilen kazancı küçümseyenler benden uzak olsunlar.
Gelelim bu işi kolay zannedenlere...
Kurşun çıkarmak zor iştir. Üstelik kışın daha da zorlaşır.
Hurda çuvalını yüzdürmek için kullandığım kaldırma balonu, kuru elbise ve denge
yeleği... Üçünün de içi havayla doludur. Doğru zamanda ve derinlikte gerektiği
kadar şişirmezseniz ya çuval dibe çöker, ya elbise sizi sıkıştırmaya başlar ya
da kendi ağırlığınızı taşıyamaz hale gelirsiniz. Madalyonun öbür yüzündeyse bir
anda kontrolsüzce yüzeye fırlama riski vardır. Elbiseyi de, denge yeleğini de,
balonu da azar azar tahliye etmek, bu sırada kontrollü bir şekilde yükselmek
zor sanattır. Ne demek istediğimi daha kolay anlamak için üç tane köpeğin
tasmasının elinizde olduğunu ve üçünün de farklı yönlere doğru koşturduğunu
hayal edin. Birini kaçırdınız mı ayvayı yersiniz.
***
Zehirli de olsa deniz oltacıdan koparıp aldığı kurşunu
kolayca size vermez. Çaba harcamanızı, dipte fellik fellik aranmanızı, her
ilişkenin etrafını iyice kazmanızı ister. Dalgıcın aradığı ne olursa olsun
marifet ilkini bulmaktır.
Sonsuz bir hiçliği andıran dibin çoraklığı dalgıcın umudunu kırmak
için yeter de artar. Her taş birbirine benzer, vıcık vıcık tortu her izi örter.
Dalgıcın kafasında bi’sürü soru dolaşır; nereyi kazmalıdır, hangi taşın altına
bakmalıdır, düz mü ilerlemelidir yoksa zik zak mı yapmalıdır, torba doldu
dolmasına ama yüzeye çıkarabilecek midir onca ağırlığı?
Hele bir de arka arkaya birkaç gün eli boş döndüyse
karanlığın yüreğinden umutları iyice kırılır. Başka bir yerden akarı olmayan dalgıçlar
için bu eli boş dönmeler, telafi edilmesi gereken zararın her dalışta biraz
daha çoğalmasına neden olur. Öyle bir an gelir ki malzemesini yavaş yavaş
elinden çıkarmak zorunda bile kalır başka bir yerden akarı olmayanlar.
Her ne olursa olsun dipten eli boş dönmemek için akıntıya,
karanlığa, soğuğa aldırmadan dalgıç dibi karış karış arar.
Dibin belirsizliğinde kısmetini ararken umut dolu bir cümle
hep zihnindedir: “ilkini bulursam gerisi
gelir.”