Av yasağının kalkmasıyla birlikte Marmara’da yine bozcamgözün kanı aktı. Denize ilk ağın atılmasının üzerinden daha bir hafta bile geçmeden, her yıl yinelenen bozcamgöz katliamının başlama vuruşu Gürpınar açıklarında yapıldı. 6 Eylül akşamı Beylikdüzü Kültür ve Sanat Festivali’nde teşhir edilmek üzere Gürpınar’da karaya çıkarılan 5 m’lik dişi, Balıkçı Kenan için artık avlamaya alıştığı bir köpekbalığıydı. Eti beş para etmese de kanlı dramın devasa oyuncusu tezgâha iyi müşteri çekiyordu. Üstelik sahnede fazla rol yapması da gerekmiyordu; ölü (!) gibi yatması yeterliydi yerde. Balıkçılar bozcamgöze bu oyunda tek bir rol vermişlerdi; o, hep ölü canavarı oynamak zorundaydı. Uzunluğu, ağırlığı, cinsiyeti ne olursa olsun bozcamgöze sadece ölüm yaraşırdı. Ne de olsa o insan kanına susamış bir canavardı, tüm karakteri ölüm ve öldürmek üzerine kuruluydu bozcamgözün; hiçbir iyi özelliği olamazdı.
İlginç haber arayışındaki basın mensupları hemen çevresinde toplandılar sahnedeki ölünün. Yaşarken istese bu kadar çok seyirciyi çekemezdi kendisine bozcamgöz. Kim kana susamış bir insan katilinin yakınında olmak isterdi ki? Her yıl olanlar tekrar etti Beylikdüzü’ndeki bozcamgözün çevresinde: cep telefonlarıyla canavarın fotoğrafları çekildi, uzatılan mikrofonlara basmakalıp sözler söylendi. Klişeler tekrarlandı ezberden; “canavar” “daha bunlardan çok var” “neyse ki biz varız” “yaza kadar geri kalanı tek tek yakalarız” “içiniz rahat olsun yaza bir tane bile bırakmayız ve rahat rahat girersiniz yine denize” vs. vs.
“Denizde bu canavarla karşılaşsan ne yaparsın?” sorusuna verilen cevapsa inanılmazdı; “gerekirse kaçarım, gerekirse savaşırım?” Bu kelimeleri sadece sıradan insanlar söylemiş olsalar umursamam. Fakat yıllar önce, yine Beylikdüzü’nde sergilenen bir başka bozcamgöz için bir akademisyenin “iki tokat atarsın gider…” gibi bir laf etmiş olması sabrımı taşırıyor. Köpekbalığı kıyımını haklı çıkarmaya çalışan bu ve benzeri sözlerin, toplumun her düzeyinde bir salgın gibi yayılması beni ürkütüyor. Ya günün birinde yetkililer, sırf yarattıkları sözde tehlikeyi bahane ederek büyük köpekbalığı avcılığının önünü açan kararlar alırlarsa? Üstelik bu kararlara gerekçe olarak, yaşamlarında bir kez olsun büyük köpekbalığı türlerinin yaşam öykülerine kulak vermemiş, masa başına demir atmış akademisyenlerin sözlerini kanıt gösterirlerse? Bu olasılık, köpekbalıklarının yarattıkları iddia edilen tehlikeden daha büyük bir tehlike! Aklımın almadığı bu cengâverlik, doğada hoşumuza gitmeyen, tehdit olarak algıladığımız her canlıyı yok etme hakkına zemin yaratmaya başladı. İnsan dışındaki hemen her canlının yaşama hakkını hiçe sayan bu acınası durum beni ürkütmekten öte dehşete düşürüyor.
11 Eylül 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder