11 Mart 2013 Pazartesi

SADECE KARANLIK KALIR GERİYE...


Çok düşünmüşümdür “daha ne kadar böyle devam eder?” diye...

Dibi gelmek bilmez karanlıkta kaybolup giden yamaçların. Boğazda dalmanın özeti sarp bir yamacı izleyerek bazen yavaş bazen de hızla akıp gitmektir...

Hızla derinleşir, hızla kararır sular boğazda. Burada dalmak karmakarışık duygular yaşamaktır. Dizginlenemeyen bir merak kulaç kulaç derine çeker adamı. Kontrol etmeyi öğrenemediğiniz tedirginlikler korkuya dönüşmek için boş bir anınızı kollar durur.

Düşmekle uçmak arasında bir duyguyla dibe inerken yamaç altınızdan kayıp gider. İnsanın aklı bedeninden fazla zorlanır karanlığın içine dalıp giderken.

***

Zordur İstanbul Boğazı’nda dalmak. En sakin, en yorgun gününde bile hafif hafif akar durur. Üstelik bir tarafa akmakla da yetinmez; üstü başka altı başka bir yöne akar. Üstü Karadeniz’dir, derinleri Marmara’dır, Akdeniz’dir...

Gününe göre akıntı, mevsimine göre soğuk hücum eder boğazın derinlerine dalmayı göze alana. Tepenizden gelip geçen gemilerin, irili ufaklı kayıkların gürültüsü kulaklarınızda çınlar.

İnsanı aldatan bir aydınlıkla karşılayan boğazın suları hızla kararır. Önce loştur etrafınızı görmenize izin verir, derken alacakaranlık olur ve derinlik arttıkça katran karasına döner. Işık gider, ara sıra gelip geçenlerin dışında sesler de gider ve sadece karanlık kalır geriye.

Karanlığa tahammül edemeyen, karanlıkla arkadaş olamayan uzak dursun boğazın derinlerinden...

***

Boğazda dalarken ara sıra kafamı kaldırıp yukarıya, geldiğim yöne bakarım. Ucu bucağı belli olmayan zümrüt yeşili suyun giderek güçsüzleşen aydınlığı, ait olduğum yeri hatırlatır bana, geri döndürmeye çalışır yolumdan.
Gitmeye cesaret ettiğim karanlık yol beni ürkütmesin diye çok bakmam aydınlığa, çağrısına kulak tıkarım. Neden diye sorarsanız, bazen o cılız ışık bile yarı yoldan döndürmeye yeter adamı da ondan!

Korku insanın içinde hep pusuda yatar...

***

Aydınlık öldükçe, su siyaha kestikçe, karanlıkta göz kırpan hayatlar birer ikişer ortaya çıkmaya başlar. Kaya kovuklarından kafa uzatan iskorpitler, gelincikler, lapinler... Kayaların arasına sıkışmış kum ceplerinde yatan üzgün balıkları... Daima ürkek yengeçler...

Her taşın altı, her kovuğun içi ayrı bir yaşamın yuvasıdır boğazın karanlığında. Ama bu derinliğin asıl sahipleri karanlığın içinde şeffaf gölgeler gibi süzülen deniz analarıdır. Kıyıda yüzüne bakılmayan deniz anası karanlıkta sergiler kusursuz güzelliğini. Derindeki her ışık kırıntısı onun şeffaf bedeninde bir yansıma bulur.

Sadece canlılar yoktur boğazın karanlığında. Nice batığın, nice deniz kurbanının son dinlenme yeri de yine burasıdır. Geçit vermediği yolcular bitmemiş yolculukların öykülerini fısıldar insanın kulağına derinlerde...

***

Dalgaların altındaki dünyayı duru suların aydınlığında tanıyanlar için boğaz bir belirsizlik kuyusudur.

Fakat karanlığın ruhunu eğer benim gibi boğazın derinlerinde tanıdıysanız, dünya üzerindeki tüm derinliklerin kapısını da araladınız demektir. Boğazın çilesine alışana başka yerler zor gelmez.

Ben derin karanlıkta bir göçebeyim. Boğazın akıntısına kendisini bırakmış, nereden geldiğine ve nereye gittiğine önem vermeyen, sadece karanlığın ve boşluğun tadını çıkaran bir gezginim derinlerde.

Sonunda beni neyin beklediğini düşünmeden, derinlere olan sevgimi korkuya kurban etmeden boğazın karanlığında yol alan bir gezgin...

Hepsi bu... 

***

Boğaz dalışlarından görüntüler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder