Yelkenkaya’da dalmak için çok uğraştık. Ancak uzun bir süre bütün denemelerimiz sonuçsuz kaldı. Uzaktan görünen duvar gibi kayalıklar fazlasıyla davetkârdı. Belli ki yamaç hızla derinleşiyordu. Bir türlü erişemediğimiz suların çoktan çekimine kapılmıştık. Ne zaman Tuzla’ya veya Darıca’ya gelsek, aradaki Yelkenkaya’yı yutkunarak seyrediyorduk. Burada dalmayı başta becerememiş olmamızın tek bir nedeni vardı; yolu bulamıyorduk...
***
İzmit Körfezi’ne sınır çeken hattın kuzey ucunda dimdik yükselir Yelkenkaya. Konumundan dolayı zirvesinde, kayalıkla aynı adı taşıyan bir de emektar deniz feneri bekler. Körfezin içlerine doğru seyreden gemileri ilkin o selamlar ışığıyla.
Kayalığın denizle kavuştuğu etekte, birkaç yüz metre uzunluğunda ve birkaç metre genişliğinde, mucurlu bir plaj vardır. Her lodostan sonra yosunla kaplanan taşlar mis gibi deniz kokar. Martılarla karabataklar, bir de kışın gelen yaban ördekleri buranın has vatandaşlarıdır. Yolu bozuk olduğundan geleni gideni de çok olmaz. Tam kafa dinleme, efkâr dağıtma yeridir. Tabi yolu bulup, Yelkenkaya’nın sükunetine erişebilene...
***
Kıyıya inen yolu bulmak için çıktığımız keşif turlarının ayrıntılarıyla sizleri sıkmak istemem. Girmediğimiz patika, üzerinden zıplamadığımız taş kalmamıştır desem yeterli olur. Oysa tek yapmamız gereken, Darıca’nın müdavimi balıkçılardan birine yaklaşıp yol sormakmış...
“Çimento fabrikasını geçin... Az ileride balıkçı barınağı var, orayı da geçin... Yol sola kıvrılır, oradan devam edin... Yolun bittiği yer Yelkenkaya...”
***
Balıkçı Serkan böyle tarif etmişti haftalardır köşe bucak aradığımız yolu. Gerçi başta bize biraz temkinli yaklaşmıştı, dalgıcız ya...
Fakat zıpkınla işimiz olmadığını anlayınca kaynaştık, ahbap olduk Serkan’la. Zaten yolu da ondan sonra tarif etti.
***
Yelkenkaya güzeldir güzel olmasına ama suya girip çıkması biraz zahmetlidir. Denize doğru uzanan beton sahanlık hazırlanmak için rahat bir yer olsa da, dipteki irili ufaklı kayalar sırtınızdaki onca ağırlıkla yürümeyi zorlaştırır. Taşların arasındaki yarıklar kapan misali ayağınızın sıkışmasını bekler.
Eskiden kıyıda bir gazino mu vardı acaba? Belki de başka bir yapı yükseliyordu denizin eteğinde. Sağlam kayalarla takviye edilmiş beton sahanlık kimbilir neyin temeliydi?
***
Suyun altına iner inmez kendinizi bir labirentin içinde bulusunuz. Kumluğun başındaki dev kaya blokları, sığlıkla yamaç arasında belirgin bir sınır oluşturur. Her kovuktan başka bir balığın çıktığı bu kayalıkta gezinmek bile keyiflidir. Biraz açıktaki dalgakıran kalıntısıyla bağı çoktan kopmuş olan sualtı duvarını geçince yamaç başlar, derinlere doğru uzar gider...
Deniz kalemleri karşılar dipte dalgıçları. Kuma saplanmış kuş tüylerine benzer deniz kalemleri. Tüycüğü andıran dokunaçları ışıltılar saçmak için onları aydınlatmanızı bekler; ışığa ışıkla karşılık verir alacakaranlığın sakinleri...
Marmara’nın her yerinde karşınıza çıkan Veretillum türü deniz kalemlerini Yelkenkaya’nın sualtı manzarasında başköşeye oturtan ise, bu narin canlıların dalgaların altında şekillendirdikleri gözalıcı bahçedir. Metrekareye birkaç tane deniz kaleminin düştüğü bu saklı bahçede gezinmek bir ayrıcalıktır.
Kısa fakat arındırıcı bir kaçamaktır Yelkenkaya’nın derinlerindeki gezinti. Karadaki yalan dolan dolu dünyadan bir anlığına bile olsa kurtulmaktır.
***
Deniz kalemlerini görmek için tıklayın http://www.facebook.com/#!/video/video.php?v=10150330233363190
7 Şubat 2012 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder