Hem süsüne düşkün hem de utangaçtır. Turuncudan kırmızıya
yalazlanan bir ateş parçasıdır.
Alacalı bedenindeki tek aykırılık kömür karası başıdır.
Bedeninden alevler yükseldiği halde kafasındaki ateş sönmüş ve arkasında
kapkara bir bakış bırakmıştır.
Sırtında ensesinden kuyruğuna kadar dantelden bir yele gibi
uzayıp giden yüzgeçlerin mavi kenarları, bu canlı ateşten yükselen alevlerin
sınırını çizerler.
***
Her zaman ziyaretçilerini en şık haliyle karşılamaya
hazırdır yuvasında beklerken.
Pasaklı ve bakımsız olduğu hiçi görülmemiştir. Yerleştiği
taşlığın kuytularında gözalıcı renkleri hemen farkedilmese de üzerine ışık
düşmesiyle bedenindeki ateşin canlanması bir olur. Karanlıkta dikkat çekmeyen karabaş balığı aydınlıkta lal
taşı gibi parlar, canlı bir mücevher olur çıkar.
Boğazın ve Marmara’nın derinlerinde gizlenen yaşam
hazinesinin az bilinen, çoğunlukla gözden kaçan bir parıltısı, canlı bir
rengidir karabaş balığı.
***
Pek para etmez. Olsa olsa akvaryum meraklılarının ilgisini
çeker. Onun gözalıcı renklerini evlerine taşımak isteyen meraklılar belki üç
beş kuruş verirler. Hepsi bu...
Ekonomiye pek katkısı olmadığından isim vermeye de gerek
görülmemiş ve bir tane isme dört farklı tür tıkıştırılmıştır.
Akdeniz’de dört türü yaşar karabaş balıklarının. Tümü Trypterygion
cinsinde sınıflandırılan bu türlerin üçüyle tanışıklığımız 1800’lü yılların
başlarına kadar gider.
Günümüzde Trypterygion tripteronotus olarak adlandırılan ve
bu yazının da başkarakteri olan karabaş balığı, ilk kez Fransız doğa bilimci
Risso tarafından 1810 yılında tarif edilmiş. Risso, Nice körfezinde yakalanan
karabaş balıklarını inceledikten sonra, dış görünüşü horozbinaya çok benzeyen
bu yeni balığı Blennius tripteronotus olarak adlandırmış.
Aradan geçen 200 yılda farklı bilimciler tarafından adı
birkaç kez değiştirilen karabaş balığı en sonunda günümüzdeki ismine kavuşmuş.
***
Denizlerimizde T. tripteronotus dışında iki tür daha
yaşıyor: T. delaisi ve T. melanurus. İlki Karadeniz’e kadar çıkarken, diğer
ikisine daha çok Ege ve Akdeniz kıyılarımızda rastlanıyor.
Karabaşların Akdeniz’deki dördüncü türünün tanımlanışı ise
adeta bir genetik dedektiflik öyküsü gibi.
Akdeniz’in dört bir yanından topladıkları T. tripteronotus
türü karabaş balıklarını hem genetik hem de morfolojik yönlerden inceleyen bir
grup İspanyol araştırmacı, denizin batı ve güneybatı kıyılarından topladıkları
karabaşların doğuda yaşayan türdeşlerinden belirgin olarak farklı oldukları
sonucuna vardılar.
Yakın zamanda T. tartessicum adı verilen bu yeni
karabaşbalığı türünün yaşadığı alan, İspanya’nın güney kıyılarıyla, Fas’la
Tunus arasında kalan kuzey Afrika şeridini kapsıyor.
Tam metni Scientia Marina dergisinde 2007 yılında yayımlanan
bu öyküde, söz konusu tür farklılaşmasının yaklaşık üç milyon yıl önce
gerçekleşmiş olabileceği yazıyor.
Küçük balığın büyük öyküsü biraz karışık olsa da okumaya
değer...
***
Karabaş balıkları taşlık kıyıları mesken tutarlar. Akdenizli
karabaşların derinlik rekortmeni olarak bilinen T. delaisi dışında ki onun 40
metreye kadar inebildiği bilinmektedir, diğer karabaş türlerini, derinliği 5-6
metreyi geçmeyen, süngerle, yosunla ve türlü türlü deniz yaşamıyla kaplanmış
sığ taşlıklarda, gölgelikli kayaların kuytularında, mağara girişlerinde
kıpırdamadan yatarken görebilirsiniz.
Öyle çok derinlere inmenize gerek yok. Çok uzaklara da gitmeniz gerekmez. Caddebostan'da, Suadiye'de, boğazın herhangi bir yerinde ya da adalarda diz boyu suda
kafanızı suya sokun ve taşların altına dikkatle bakın. Yaşam ateşinin kızıl
korlarını gördüğünüzde sakın dokunmaya kalkmayın. Aksi halde hızla sönükleşir
ve sizden uzaklaşır...
5 cmlik ufacık balık anca bu kadar güzel anlatılabilirdi herhalde. Hergün karşılaştığım ve özellikle yanına gidip merhaba dediğim tek balıktır. Hocam ellerine sağlık.
YanıtlaSil